.: Günün Ayeti :. .: Günün Hadis-i Şerf-i :. .: Günün Sözü :.
     

.: DUYURULAR :.


.: Crome Tarayıcının Flatcast Radyoları Desteklemediğinden Dolayı Explorerden Dinleyebilirsiniz:.

Lütfen Canlı Yayın Resmine Tıklayınız

.: KURALLAR :.


.: Lütfen Okuduğumuz Yazılara
Yorum Yapalım Tavsiye Edelim
Dostlarımızın Arkadaşlarımızın
Okumalarını Sağlayalım:.


DOST YURDU RADYO      BURAYA TIKLAYIP YENİ BİR SAYFA AÇABİLİRSİNİZ
Sitemiz En Güzel Crome Tarayıcıda Görünmektedir
             

26 Eylül 2023 Salı

Mevlid Kandilimiz Mübarek Olsun

 Mevlid Kandilimiz Mübarek Olsun

Miladi 571 yılı. Fil Vak’asından elli gece kadar sonraydı.

Arapları hıristiyanlaştırmak isteyen ve Kabe’nin yerini alacak ihtişamlı ve süslü bir kilise yaptıran Ebrehe umduğunu bulamamıştı. Araplar onun kilisesine hakaret etmiş ve Kabe’ye bağlılıklarını sürdürüyorlardı. Bunun üzerine Kabe’yi yıkmaya kalkışan Ebrehe, fillerle güçlendirilmiş devasa bir ordu ile Mekke’ye yürümüştü. Ancak Allah-u Zülcelâl onun ordusunu ebabil kuşlarının attığı küçük taşlarla yok etmişti.

Bu fevkalade hadise, Kabe’nin Allah-u Zülcelâl katındaki kıymetini ortaya koymuş, itibarını daha da artırmıştı. İşte bu hadisenin tesiri hala devam ederken bir yetim dünyaya gözlerini açtı.


Yer, Abdulmuttalib’in oğlu Abdullah’ın evi. Abdulmuttalib on oğlu olursa birini kurban etmeyi adamıştı. On oğlu olunca adağını yerine getirmek için kura çekti ve kura Abdullah’a çıktı.

Abdullah temiz ahlakıyla ve nurani simasıyla sevilen bir gençti. Üstelik çocukları kurban etme adetinin yaygınlaşması da herkesi korkutuyordu. Bu sebeple onun yerine deve kurban etmesi teklif edildi. Böylece Abdullah’ın yerine yüz deve kurban edildi.

İşte o Abdullah, Amine ile evlenmesinden bir müddet sonra Kureyş’in bir ticaret kervanıyla Şam’a gitmişti. Ticaretini bitirip dönerken yolda hastalanmış Medîne’de vefât etmişti.

Amine hatun beyi Abdullah’ın emaneti olan evladına hamileydi. Yetim olarak dünyaya gözlerini açacak olan evladına karşı kalbi şimdiden merhametle dopdoluydu. Fakat gördüğü birtakım rüyalar ona oğlunun herhangi bir insan olmadığını, endişe etmemesini bildirerek müjdeler veriyordu.

Amine hatun hamileliğinin altıncı ayında bir rüyâ görmüştü. Rüyasında bir zât kendisine şöyle demişti:

“Yâ Âmine! Bil ki, sen âlemlerin hayrına hamilesin. Doğurunca ismini Muhammed koy ve hâlini hiç kimseye açma!”

İnsanlık O Rahmete Muhtaç

Ne zamandan beridir gönüller hak dinin nurundan mahrum kalmış batıl inançlarla, hurafelerle kirlenmişti. Egemenler, kölelik ve sömürü düzeni kurmuş halkların acısını umursamaz vaziyetteydi. Sanki insanoğlu insanlıktan çıkmış birbirini yiyen canavarlar misali vahşileşmişti.

Evvelki Peygamberlerden kalan dini metinler tahrif olmuştu ve artık kimseye güven vermiyordu. Ehl-i kitab din ve mezhep mensupları birbirini katletmekle meşguldü.

Hz. İsa aleyhisselamın müjdelediği son Peygamberin dünyaya gelişine ümit bağlayan ilim sahipleri çekildikleri manastırlarda boyunlarını bükmüş insanların hazin manzarasını kederle izliyorlardı.

Kâinat edep ve hürmet içinde bu manzarayı baştan başa değiştirecek hidayet rehberini bekliyordu. Adeta her varlık kendisine mahsus diliyle, “Alemlere rahmet,” olarak gönderilecek olan o Zat’ın artık dünyaya teşrif etmesi için dua ve niyaza durmuş gibiydi.

Ve nihayet o gün geldi. İşte, Hz. Âdem aleyhisselamdan beri her nesilde nuru alından alına nakledilen o mübarek Zât’ın alametleri görünmeye başlamıştı. Allah’ın Son Peygamberi ebedî saadet yolunun rehberi Muhammed aleyhisselatu vesselam dünyaya geliyordu.

Aylardan Rebiülevvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi. Vakit, vakitlerin sultanı, seher vakti.

Alemlere Rahmet olarak gönderilen Kutlu Nebi, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem, dünyaya teşrif etti!

İşte, Fahr-i Kâinat Efendimizin şereflendirdiği bu geceye “Veladet-i Nebi” gecesi diyor ve O’nu bütün kalbimizle, ruhumuzla, her sene yeniden yâd edip doğduğu geceyi onu anlatabilmek ve anlayabilmek için bir fırsat bilerek, kutluyoruz.

Doğum Gecesi Olayları

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin dünyaya geldiği gece birçok fevkalade haller meydana geldi. Gök kubbe o gece pırıl pırıl yanan yıldızlarla adeta kandillerle süslenmiş gibiydi. Yahudi alimler kitaplarında Allah Resulünün geleceğini öğrenmişlerdi. Efendimizin doğduğu gece Ahir zaman Peygamberinin o gece doğduğunu anlamışlardı.

Hz. Âişe annemizin anlattığına göre, Mekke’ye ticaret için gelmiş olan bir Yahudi, Peygamberimizin doğduğu gece, Kureyş meclislerinden birine giderek: “Bu gece çocuğu doğan biri var mı? Bu gece âhir zaman ümmetinin peygamberi doğmuştur. Onun iki kürek kemiği arasında, üzerinde tüyler bulunan siyah sarı karışımı bir ben vardır.” dedi.

Meclistekiler, Yahudinin söylediklerine şaşırdılar. Evlerine varınca olup biteni ailelerine anlattılar. Onlar da:

“Bu gece Abdullah’ın bir oğlu doğdu. O’na Muhammed ismini verildi!” dedi. Bunu Yahudiye haber verince çocuğu görmek istedi. Hz. Âmine mübârek oğlunu onlara gösterdi. Yahudi, Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in sırtındaki nübüvvet mührünü görünce bayıldı. Ayıldığı zaman:

“Vallâhi artık İsrâîloğulları’ndan peygamberlik gitti! Ellerinden Kitap da gitti! Son peygamberin, İsrâîloğulları’nı öldüreceği ve din adamlarının itibarını düşüreceği yazılıdır. Araplar nübüvvetle büyük bir izzet ve şerefe erecekler. Ey Kureyş cemaati! Sevininiz, vallâhi siz, haberi doğudan batıya kadar ulaşacak bir kuvvete mâlik olacaksınız!” dedi. (İbn-i Sa’d, I, 162-163; Hâkim, II, 657/4177)

Kâinatın Efendisi dünyaya teşrif ettikleri gece, gök kubbeden yıldızlar döküldü. Bundan böyle şeytan ve cinlerin gökten haber almaları son bulmuştur.

İbn-i Abbâs radıyallâhu anhümâ’dan şöyle rivâyet edilmiştir:

“Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam pazartesi günü doğdu, pazartesi günü peygamber oldu, pazartesi Mekke’den Medîne’ye hicret etti, pazartesi günü Medîne’ye vardı, pazartesi günü vefât etti. Pazartesi günü (Kâbe’de hakemlik yaparak) Hacer-i Esved’i yerine koydu. Pazartesi günü Bedir zaferini kazandı. Pazartesi günü; ‘Bugün size dininizi tamamladım.’ (Mâide, 3) âyeti nâzil oldu.” (Ahmed, I, 277; Heysemî, I, 196)

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, doğmadan önce ve doğduğu sırada birçok hadiseler meydana gelmiştir ki bazıları şunlardır:

O gece, Kabe’deki putlar sarsılarak yere devrildi. İranlıların, tapınaklarında bin yıldan beri hiç sönmeden yanan ateşleri sönmüştür. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 273.)

Kisrâlar beldesi Medâyin saraylarında sütunlar ve kuleler yıkıldı. O zamanlar insanların mukaddes saydıkları Sâve Gölü kurudu. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 273.)

Kâinatın Efendisi dünyaya gözlerini açtıkları gece taşan seller Semave vadisi ve Semave şehrini sular altında bıraktı. Şehir halkı, dehşet içinde kalarak, çareyi dağlara ve tepelere sığınmakta buldu.

Bütün bu gerçekleşen alametler gösteriyordu ki, dünyaya gelen zat; ateşe tapmayı yasaklayacak, puta tapmayı kaldıracak, Fars saltanatını yerle bir ederek, Ehl-i Batıl’ın Allah’ın izni olmadan kutsal saydığı şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktı.

Mevlid kandilini vesile ederek, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme olan bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir…

İnsanoğluna dair ne kadar şerefli ve faziletli özellik varsa hepsi Rasûlullah aleyhisselatu vesselamda bir araya gelmiştir. Yaratılmışların en üstünü olan Fahr-i Kainat efendimizin dünyaya gelişinin yıldönümü vesilesiyle biraz olsun hüzünlerimiz dağılıyor, biraz olsun mesrur oluyoruz.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme mutabaat ederek, bize gösterdiği cennet yoluna uyup, cennette de ona kavuşmak arzusuyla ve cennette O’nun ve ashabının komşusu olma ümidiyle cenneti arzuluyoruz…

O Peygamber ki en gafil, en hatalı müminlerin dahi şefaatinden ümidini kesmediği merhamet kapısı. Bütün hata ve noksanlarımıza rağmen onun ümmetinden olmakla ümitleniyoruz.

Onun teşrifiyle insanlık ab-ı hayata kavuştu. O doğumla birlikte ruhları saran karanlıklar dağıldı, alem İlahi Nur ile aydınlandı.

Mevlid-i Şerif İle Mesrur Oluyoruz

Ya Rasûlullah! Sana, aline, ashabına, senin varisin olan hakiki alimlere ve evliyaya binlerce kez selat ü selam olsun.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme olan bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir…

Rabbimize, O Şanlı Nebi’nin ümmetinden olmayı bizlere nasip ettiği için gücümüz yettiği ölçüde hamd-u sena ediyoruz.

Getirdiği kurtuluş reçetesine, açtığı cennet yoluna ve sünnet-i şerifine yeniden sımsıkı sarılmayı nasip etmesini Yüce Mevlamızdan niyaz eyliyoruz.

Onun yüce ahlakını, azmini ve sabrını kendimize rehber edinmek için yine Rabbimizden yardımını istiyoruz. İçinde bulunduğumuz bu ahir zamanın çetin imtihanlarına karşı Habibinin hürmetine Kerim Rabbimizin yardımını istiyoruz.

O Peygamber ki en gafil, en hatalı müminlerin dahi şefaatinden ümidini kesmediği merhamet kapısı. Bütün hata ve noksanlarımıza rağmen onun ümmetinden olmakla ümitleniyoruz.

Rabbimiz, bizlere Sevgili Resulü’nün ümmeti olmayı takdir ettiği gibi, ona layık olmayı da nasip eylesin.

Hatalarımızı Kendi katındaki yüksek derecesi hürmetine bağışlasın ve mahşer günü bizi şefaatine nail eylesin… Amin.

Gülistan  Dergisi Araştırma

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi: Anonim Olarak Seçiniz
Güvenlik Kodunu Her İki Cümleyi Yanyana Yazınız
Dost Yurdu Radyo