Balkondan dışarıyı seyrediyordum, karşı apartmanın kapısında bir bayan bir kediyi seyrediyordu. İlk defa gördüğüm bu bayan bizim mahalleden değildi sanırım. Kediyi derin bakışlarla seyrettikten sonra gitti, az sonra elinde bir süt şişesi ve bir paket hazır mamayla geri geldi. Bir de kap almıştı yanına. Kaba sütü doldurdu, yanına da mamayı döktü. Kedi hala oradaydı ve karnının aç olduğu belliydi.
Tanımadığım bu kadın kediyi çağırdı sütün, mamanın olduğu yere ve daha sonra sessizce ayrılıp gitti sokaktan. Meleklerin severek kaydettiği, merhamet kokan bu hareket elbette dünyada da ahirette de karşılığını bulacaktır Allah’ın izniyle. Çünkü yüce Allah öyle buyuruyor ayet-i celilesinde; “Artık kim zerre miktarı bir iyilik yapmışsa onun mükâfatını görecek” (Zilzal; 7)
Uzun zamandır unutulmaya yüz tutmuş, hatıralardan silinmiş, hafızalardaki yerini kaybetmiş ya da başka anlamlarla yer değiştirmiş bir kelime artık “Merhamet”. Oysa Cenab-ı Hakk’ın halifesi olan insana bahş edilen en güzel melekelerden biridir bu duygu ve insanın insanca yaşayabilmesi için canlılığının sürekli korunması gerekir.
Merhamet acımaktır, ihtiyacı olan her canlıya el uzatmaktır. Günümüz insanının etrafını saran kavramlar (Modernizim, materyalizm gibi) maalesef insanı merhamet duygusundan uzaklaştırıyor. Ahir zamanda hayatın sunduğu tüm olanaklara sahip olmak isteyen insan; “En çok bana” hatta bazen daha da ileriye giderek “Sadece bana” diyecek kadar bencilliğin esiri olabiliyor.
Bencilliğin kapladığı bir ruh dünyasına sahip olan insan, etrafındakilere ne kadar merhametli olabilir ki! Çoğu insanın şık görüntüsünün, birbirinden pahalı kıyafetlerinin altında katılaşmış kalplere rastlamak tesadüf olmasa gerek! Üstelik “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” atasözünde geçtiği gibi, kendisine bulduğu kılıf da şudur ahir zaman insanının; “Acıma, acınacak hale gelirsin.”
Dinimizin mantığına oldukça ters düşen bu söz, insanlığın geldiği son noktayı gösterir gibi. Bu sözün İslamiyet’in ve Allah Resulünün yolundan ne kadar uzak olduğunu, vicdan sahibi her insana ne kadar ters düşebileceğini bizlere bildirilen şu Hadis-i Şeriften anlayabiliriz;
“Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler…" (Ebû Dâvûd, Edeb 58; Tirmizî, Birr, 16)
Merhametin tersi merhametsizliktir, yani acımasızlıktır. Acımasızlık ise hangi türden canlıya karşı olursa olsun zulümdür. Merhamet duygusu yoğun olan bir insan ne kadar çok güzelliklere imza atarsa, acıma duygusundan yoksun bir insan da o kadar olumsuz sonuçlara yol açar.
Zulmün Kaynağı Merhametsizlik
Merhamet İnsan hayatının vazgeçilmez unsurlarından biridir, çünkü bu önemli duygudan yoksun kalmış vicdanlar her türlü merhametsizliğe meyledebilir. Zira yaşanan tatsız hadiselere baktığımız zaman, kaynağı merhametsizlik olan davranışların nelere sebep olabileceğini de görmekteyiz.
Annelerin, babaların belli bir yaştan sonra yalnız bırakılmalarının kaynağında merhametsizlik olduğu gibi, sokakta ki köpeğe ya da kediye yapılan zulmünde kaynağında merhametsizlik yatar. İslam gibi yüce bir dinin mensupları olarak; sokakta çöp poşetlerinde yiyecek arayan birilerini görmezden geliyorsak, hem bu güzel dini ne kadar yaşadığımızı hem de sahip olduğumuzu iddia ettiğimiz merhamet duygusunu gözden geçirmemiz gerekiyor zannederim. Merhamet sadece bizden olana; eşe, evlada, kardeşe gösterilerek yaşanacak bir duygu değildir. Merhamet yeryüzünde yaşayan her canlıya sergilenmesi gereken bir duygudur.
Merhamet sadece uzaktan bakarak “Vah vah” demekle de yaşanacak bir duydu değildir. Bizatihi el uzatmak, karşımızdakinin yaralarını sarmak, imandan yoksun kalmış kalpleri imana davet etmek, kişilerin işlediği günahlara üzülüp onlar için dua etmek bu güzel duygunun gerekliliklerindendir.
Ahir zamanı yaşadığımız bu demde yüreklerden kopma noktasına gelen merhamet duygusunun sebep olduğu yıkımlara şahit olmaktayız maalesef. Din kardeşimizle yaptığımız ufacık bir tartışma içinden çıkılamayacak kavgalara dönüşebiliyor. Tabiri caizse nice küçük meseleler için, bir bardak suda fırtınalar koparabiliyoruz.
Son zamanlarda yaşanan kadınlara ve çocuklara yönelik fiziksel ve cinsel istismarın, uygulanan şiddetin temelinde hangi duygunun yoksunluğu ağır basıyor dersiniz? Yine son zamanların tartışma konusu olan kürtaj meselesi; her yıl binlerce bebek daha hayata gözlerini açmadan kürtaj cinayetine kurban gidiyor! Zaruri bir durum olmadan bu minik canların hayatına son verenler için, hangi merhametten bahsedebilirsiniz?
Merhamet kavramı, Yaradan’ımızda bulunan bir sıfat olması hasebiyle ayrıca önem arz eder. Allah’ın kullarına acıması, esirgemesi, zulüm etmemesi, merhamet etmesi, Rahman isminin vermiş olduğu tecellilerdir. Allah-u Teâlâ’nın Rahman sıfatının anlamı, dünyadaki tüm canlılara merhamet etmesidir. Öyle ki Allah Celle Celâlühü dünyada yaşayan her canlıya; Müslüman ya da kâfir diye ayırt etmeksizin merhamet eder ve hepsinin rızkını temin eder.
Rahman olan Allah; güneşin, kendisine tabi olan kulunun üzerine doğmasına izin verdiği gibi, asi olan kuluna da aynı nimeti sunar. Kuraklığı önleyen yağmur bir Mü’mine yaradığı gibi, Allah’ın kendisine inanmayan kullarına da yarar. Rüzgâr Allah’ın belirlediği kulların, velilerin üzerine esmez sadece, yaşayan her canlı bu nimetten nasiplenir.
Allah’ın Celle Celâlühü Hz. Âdem’den beri yolladığı birçok peygamber ve kutsal kitaplar (Daha sonradan tahrif edildikleri için geçerlilikleri kalmamıştır) kullarının doğru yolu bulmaları ve dünya ahiret saadetini temin etmeleri için yollamıştır. Son olarak gönderdiği hak kitap olan Kuran’ı Kerim de insanlara dünya ve ahiret saadetinin yollarını göstermiş; çeşitli sapkınlıklardan, her türlü ahlaksızlıktan korunma yollarını göstermiştir. Aynı zamanda peygamberlere ve seçtiği bazı kullarına şefaat hakkı bile vermiştir.
Yüce Allah Celle Celâlühü rengi, kokusu, tadı ayrı ayrı güzelliklerle donatılmış ve özel bir şekilde ambalajlanmış birçok nimet sunmuştur kullarına. Nimet olarak yollanan kırmızı bir elmanın hem görüntüsü, hem tadı, hem de rengi cezp eder insanı. Ufacık torbalara doldurduğu tatlı sularla salkım salkım sunduğu üzümler hayrete düşürür yaratılanı.
Yüce Allah Celle Celâlühü çok güzel bir renkle bezenmiş, siyah çekirdeklerle süslenmiş ve kalın bir kabukla korunma altına alınmış karpuzu sofralarımıza yollarken, sıcak yaz günlerinde bizi serinletme görevini de yüklemiştir bu meyveye. Saymakla bitirebilir miyiz sizce, onca nimeti.
“Öyleyse Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?” (Rahman, 45)
Saymakla bitiremeyeceğimiz bu nimetler, hem Allah’ın varlığına ve birliğine bir delil, hem de kullarına olan şefkatine ve merhametine bir delidir.
Kişilerin yaşadığı bütün sıkıntılar, darlıklar, kötü durumlar kişinin kendi işlediği günahlar yüzünden meydana gelir. Çünkü Allah kullarına zulüm etmez, Allah-u Teâlâ, bizlerin kavramakta güçlük çekeceği kadar merhametlidir. Peygamber efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde;
“Allah rahmeti yüz parça yaratmış, doksan dokuzunu kendi nezdinde tutmuş, yeryüzüne bir parçasını indirmiştir. İşte mahlûkât bu bir parçadan dolayı birbirlerine merhamet ederler...” (Buhârî, Edeb 19) buyurmuştur.
Bir anneyseniz ya da babaysanız düşünün, sizin evladınıza olan merhametiniz ne kadar paha biçilemez öyle değil mi?
Şimdi yeryüzünde ki bütün anne ve babaların evlatlarına ve diğer canlıların birbirilerine olan merhametini hesap edin! Ne büyük bir lütuf ki bu, Allah’ın merhametinin sadece bir parçası! Geriye kalan doksan dokuz parça ise kendi yanında. Şimdi ne kadar merhametli bir Rabbimizin olduğunu tefekkür etmek gerekmez mi? Ve sadece bunun için bile secdeye kapanmak, şükür namazı kılmak gerekmez mi?
Merhamete Muhtacız
Bizim dünyada ihtiyacımız olduğu gibi, ahirette de ihtiyacımız olan en büyük sermaye Allah’ın rahmeti, merhametidir. Çünkü hiçbirimiz yaptığımız iyi amellerle kurtulabileceğimizi iddia edemeyiz! O iyi amelleri Allah’ın rızasını kazanmak için ümitle işleriz ama sonucu takdir edecek olan Allah’tır elbette.
Hz. Yunus balığın karnına girdiğinde; “Seni noksan sıfatlardan tenzih eder ve tesbih ederim. Doğrusu ben, kendime yazık ettim. Kendine zulmedenlerden oldum.” Diye dua ederek, başına geleni kendinden bilmiş ve Allah’tan bu duayla af dileyerek balığın karnından kurtulabilmiştir. Zira Allah-u Teâlâ ayeti celile de; “Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar” (Yunus; 44) buyurarak maruz kaldığımız istenmeyen durumların, işlediğimiz hataların ve günahların sebebiyle olduğuna işaret etmiştir.
Rahman olan Allah’ın, kulunun ölümüne kadar kapatmadığı tövbe kapısı her insan için açıktır sonuna kadar. Allah Celle Celâlühü hata işleyen, günaha giren kullarını hemen cezalandırmaz; günahkâr kullarının günahlarını fark ederek pişmanlıklarını dile getirmeleri, tövbe etmeleri için bekler. Yüce Allah, nice küçük büyük günah işleyen kullarını hemen cezalandırsaydı yeryüzünde yaşayacak insan kalmazdı herhalde. İşte Allah böylesine merhametlidir kullarına.
Son zamanlarda Müslüman ülkelerinde katledilen kardeşlerimizin görüntülerine şahit oluyoruz. Onlar için bir damla gözyaşı dökemiyorsak dualarımızda, “Ben merhametliyim” diyebilir miyiz?
Hiç değilse dualarımızda onlar için bir damla gözyaşı dökemiyorsak, “Ben merhametliyim” diyebilir miyiz?
Ya savaş adı altında zulme uğrayan insanlar! Haksız yere insan öldürmenin, eziyet etmenin, karşı tarafın hakkına, hukukuna tecavüz etmenin hesabını kim nasıl verebilir? Merhamet denilen şey lafızlarda kalmış sadece belli ki!
Gelmiş geçmiş en merhametli insan kâinatın efendisi Hz. Muhammed’dir, sallallahü aleyhi ve sellem şüphesiz. Doğduğunda “Ümmetim” ahirete göçtüğünde “Ümmetim” diyerek, ümmetine olan sevgisini ve şefkatini göstermiştir.
Kâinatın sultanını taşladılar, mübarek dişini kırdılar, o nazik kalbini incittiler. Ama O şefkat abidesi, kendisine bu zulmü yapanlara bile dua etti. Ciğerpare amcası Hz. Hamza’yı şehit eden, Hz. Vahşi’yi bile affetti. Öylesine merhametliydi ki, kuşu ölen bir çocuğun yanına giderek baş sağlığı dileyecek kadar, inceydi kâinatın efendisi.
Bir gün bir bedevi Peygamber efendimizin yanına gelir. Efendimizin, çocuklara olan yakın ilgisini görünce; “Siz çocuklarınızı öpüp okşar mısınız? Biz onları kesinlikle öpmeyiz!” demiştir. Bunun üzerine Kâinatın Sultanı Peygamber Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem bu bedeviye cevaben; “Allah, senin gönlünden merhamet duygusunu çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim ki” (Buhari, Edeb, 22) buyurmuştur.
Evet, her insanın kendisinde sıklıkla yoklaması gereken bir duygudur merhamet. Zira insanın vicdan aynasını temizleyen bu duygu, Yüce Allah’ın Rahmetinden insana yansıyan bir parçadır. Allah Celle Celâlühü merhametli olanlardan ve merhamet olunanlardan eylesin inşallah.
Zeynep Yeter Arslan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum Yazma Kuralları !
1- Küfürlü, Sataşmacı, Spam veya Reklam İçeren Yorumlar Yapmamaya
2-Yaptığınız yorumun, yazıyla alakalı olmasına Spam veya Reklam İçeren Yorumlar olmamasına özen gösteriniz.
3- Her zaman nazik bir üslup kullanmaya dikkat ediniz.
4- Cevap yazma süresi değişiklik gösterebilir.
5- Yorumlarınız Yönetici Onayından Geçtikten Sonra Yayınlanacaktır.
6- Anlayışınız için TEŞEKKÜRLER..
Dost Yurdu Radyo