.: Günün Ayeti :. .: Günün Hadis-i Şerf-i :. .: Günün Sözü :.
     
Şu An Yayında: Yükleniyor...
Winamp, iTunes Windows Media Player Real Player QuickTime Stream Proxy
Dost Yurdu Radyo,İslami Radyo,dini radyo,ilahiler,ezgiler,sohbetler,canlı radyo, dini radyo, dursun ali erzincanlı, abdurrahman önül,eşref ziya,en güzel ilahiler, ezgiler, ilahi dinle, islam, islam radyoları, islami radyo, marşlar, online ilahi dinle, radyo, radyo islam, şiirler, ,canlı radyo, dini radyo, dursun ali erzincanlı, en güzel ilahiler, ezgiler, ilahi dinle, islam, islam radyoları, islami radyo, marşlar, online ilahi dinle, radyo, radyo islam, şiirler, ümmetin sesi,,Dini Radyolar,Radyo Dinle, Canlı Radyo, İlahi Nefesler, İlahiler, İlahi,En güzel ilahilerin yer aldığı çalma listemizden müzikli ve müziksiz ilahi dinleyebilirsiniz,ilahi Radyo Canlı Dinle, güncel yayını ,bedava mobil ilahi Radyo, Kesintisiz Dinle ,online ilahiRadyo internetten dinleme ,müzik , sitene ekle, Türk radyolarının en çok dinlenen ilahileri bu listelerde,Farklı isimlerden ilahiler,Meydân-ı Aşk,Ateş-i Aşk,Aldanma Dünya Varına,Taştı Rahmet Deryası,Tasavvuf Müziği,Allah Diyelim Daim,İlahilerden Seçmeler,7/24 Dinle .

.: DUYURULAR :.


.: Flatcast Radyoları Kapatılmıştır Yeni Sistem Chat Sayfamıza Canlı Yayına Tıklayıp Girebilirsiniz:. Lütfen Canlı Yayın Resmine Tıklayınız

.: KURALLAR :.


.: Lütfen Okuduğumuz Yazılara
Yorum Yapalım Tavsiye Edelim
Dostlarımızın Arkadaşlarımızın
Okumalarını Sağlayalım:.


DOST YURDU RADYO      BURAYA TIKLAYIP YENİ BİR SAYFA AÇABİLİRSİNİZ
Sitemiz En Güzel Crome Tarayıcıda Görünmektedir
             
İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)
2013 yılında yayın hayatına giren sitemizde şu ilkeleri benimsedik:

1. Gâyemiz Allah rızası ve Yüce İslam dinine elimizden geldiğince hizmettir.
2. Hedef kitlemiz öncelikle çocuklar, tüm Müslüman kardeşlerimiz ve diğer insanlardır.
3. Dini oyunlar, ilahiler ve çeşitli etkinliklerle din derslerinin daha eğlenceli ve verimli geçmesi bir diğer hedefimizdir.
4. Sitemizdeki tüm içeriklere herkesin ücretsiz ve üyeliksiz ulaşması amaçlanmıştır.
5. Blogger üzerinden yayın yapan sitemiz asla reklama yer vermemeyi birinci yöntem olarak seçmiştir.
6. Kullandığımız tüm İslami bilgilerin sahih İslam kaynaklarına dayanmasına azami özen gösterilmektedir.
7. Sitede bulunan içeriklerde kullanıcılar tarafından sahih dini bilgilere ve insan haklarına aykırı görülen içerikler hemen silinecektir.
8. En büyük sermayemiz ve tek gelirimiz siz değerli dostların bir hayır duasıdır.
Hadis-i şerifte: "Kim ümmetime dini işlerine dair kırk hadis hıfzediverirse, Allah Teâlâ onu alimler zümresinde haşreder.... Ben de kıyamet gününde ona şahid ve şefaatçi olurum" buyurulmuştur. 1- Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. (Buhârî, İ lm, 12; Müslim, Cihâd, 6.) 2- İslâm, güzel ahlâktır. (Kenzü'l-Ummâl, 3/17, HadisNo: 5225) 3- İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez. (Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16) 4- Nerede olursan ol Allah'a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran. (Tirmizî, Birr, 55) 5- Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir. (Tirmizî, İlm, 14.) 6- Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz. (Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez) (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.) 7- Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur. (Taberânî, el-Mu'cemü'l-Evsat, 1/275; Beyhakî,.) 8- İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır. (Buhârî, Îmân, 3; Müslim, Îmân, 57, 58). 9- Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. (Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.) 10- (Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme. (Tirmizî, Birr, 58.) 11- İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür. (Buhârî, Enbiyâ, 54; EbuDâvûd, Edeb, 6. ) 12- (Allah Rasûlü) “Din nasihattır/samimiyettir” buyurdu. “Kime Yâ Rasûlallah?” diye sorduk. O da; “Allah'a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara” diye cevap verdi. (Müslim, İ mân, 95 ) 13- Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir. (Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248.) 14- İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda, nöbet tutarak geçiren göz. (Tirmizî , Fedâilü'l-Cihâd, 12.) 15- Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur. (İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta', Akdıye, 31.) 16- Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü'min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz. (Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.) 17- Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter. (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.) 18- İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız. (Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu'l-Kıyâme, 56.) 19- İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz. (İbn Mâce, Ruhûn, 4 .) 20- Rabbinize karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize itaat edin. (Böylelikle) Rabbinizin cennetine girersiniz. (Tirmizî, Cum'a, 80.) 21- Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır. (Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104.) 22- ( Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır. (Tirmizî, Birr, 36.) 23- Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar. (Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.) 24- Allah'ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah'ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir. (Tirmizî, Birr, 3.) 25- Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası ve babanın evladına duası. (İbn Mâce, Dua, 11.) 26- Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez. (Tirmizî, Birr, 33.) 27- Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: “ Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yanyanayız” buyurmuştur. (Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.) 28- Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir. (Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66) 29- Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır. (Tirmizî, Radâ', 11; ‹bn Mâce, Nikâh, 50. Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.) 30- Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki; ben ( Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim. (Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140, 141) 31- Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah'ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz. (Buhârî, Edeb, 57, 58.) 32- (İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir ya Resulullah dediler. Bunun üzerine: Allah'a şirk koşmak, sihir, Allah'ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak buyurdu. (Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144) 33- Allah'a ve ahiret gününe imân eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah'a ve ahiret gününe imân eden misafirine ikramda bulunsun. Allah'a ve ahiret gününe imân eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun. (Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75) 34- Söz taşıyanlar (cezalarını çekmeden yada affedilmedikçe) cennete giremezler. (Müslim, Îmân, 168; Tirmizî, Birr, 79.) 35- Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri (nafile) oruç tutup, gecelerini (nafile) ibadetle geçiren kimse gibidir. (Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Zühd, 41; Tirmizî, Birr, 44; Nesâî, Zekât, 78) 36- Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir. (Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.) 37- İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir. (Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107.) 38- Mü'minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali vardır; O'nun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur. (Müslim, Zühd, 64; Dârim”, Rikâk, 61.) 39- Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır. (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10.) 40- Bizi aldatan bizden değildir. (Müslim, Îmân, 164.)

1 Haziran 2024 Cumartesi

Derviş olmak; Devrilmiş olmak

 Derviş olmak ne demektir? Mürşidi kâmilin elinden tutup, “Ya Rabbi, ben pişmanım…” demekle derviş olunur mu yoksa yapmamız gereken başka işler de var mı? İşte, asıl soru da budur!..

Asrımız; Rabbani mürşitlerin, kibrit-i ahmer gibi nadir bulunduğu bir zaman dilimi olduğu gibi kelimenin tam anlamıyla dervişlerin/sofilerin de ender rastlanıldığı devre. Mürebbi-i Rabbaninin elini tutmakla, intisap etmekle işin bittiğini zannediyoruz ama iş yeni başlıyor farkında değiliz.

Rabbani bir mürşide intisap eden salik; kendi ahlakını Allah Rasulünün ahlakına benzetme, “insanı kâmil” olma yolculuğuna başlamış demektir. İntisap anından sonra, artık nefis bir başka şahlanmış; şeytanın hücumları ise alabildiğine derinleşmiş bir hale gelir. Bunun en önemli sebebi de yolculuğun sonunda varılacak olan makamın, nefsin alacağı ahvalin, kalbin ulaşacağı mertebenin, ahlakın dönüşeceği şeklin mükemmelliğidir. Şeytan, bir kimsenin böyle bir halle ahlaklanmasını istemez.

Dervişin Hali ile Devrilmişin Hali

Derviş; intisap ettiği andan itibaren letaiflerini (ruhun bedendeki şubeleri) çalıştırır. Kalp, ruh, sır, hafi ve ahfa latifelerinin her birinin asli makamları olan Arş-ı Âlâ’ya gitmesi için çaba gösterir.

Devrilmiş olan ise hayvani nefsini çalıştırır. Nefsini körükledikçe körükler. Kibir, devrilmişin nefsinin ana sermayesi haline gelir.

Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri “Derviş”i tarif ederken “İbnül Vakt/vaktin oğlu” tabirini kullanarak, dervişin boşa vakit geçirmeyeceğini, zamanlarını en faydalı işlerle kıymetlendireceğini vurgular.

Derviş; vaktini malayani ile geçirmez. Kalbinde masivaya dair ne varsa atmaya çalışır. Devrilmiş ise vaktini malayani ile geçirir. Televizyon karşısında, iman ve akıldan sonraki en değerli sermayesi olan zamanı zayi eder; kalbine lağımdan beter fikriyatı ve lehviyyatı akıtır. Kalbine giren her boş mesele, devrilmişi kapıdan uzaklaştırır.

Derviş hasbidir, harbidir

Derviş; günahları örtmede, ayıpları/kusurları gizlemede, Hazreti Mevlana’nın tabiri ile ‘gece gibi’dir. Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendinin beyan ettiği gibi insanları tarif ederken, güzel hasletlerinden bahseder. Devrilmiş ise insanların günahlarını, ayıplarını öğrenmek için kulak kabartır; yeri geldiğinde bire bin katarak, bunları yaymakta beis görmez.

Allah’ın isimlerinden bir tanesinin ‘Es-Settar’ (hataları örten) olduğu, dervişin şuurundan hiç çıkmazken; devrilmiş ise ‘Es-Settar’ isminden gafildir.

Derviş, gıybete prim vermezken; devrilmişin en büyük sermayesi, gıybet ve iftiradır.

Derviş hasbidir, harbidir, samimidir. Devrilmiş ise çıkarcı, riyakâr ve gerçek yüzünü gizleyendir. Dervişin olduğu yerde, geçim ve huzur varken; devrilmişin olduğu meclislerde, huzursuzluk ve geçimsizlik vardır.

Derviş; hiçbir vazifeye talip olmaz. Bir vazife, dervişe tevdi edilirse itiraz etmeden kabullenir. Verilen vazifeyi en güzel şekilde yerine getirmek için tüm enerjisini sarf eder. Devrilmiş ise baş olmak, vekil olmak, sözünü dinletmek gayesindedir. Talip olduğu makamı ele geçiremediği zaman, önüne çıkan herkese ayak oyunları yapar, çelme takar, ancak siyasi partilerde görülen kulis faaliyetleri yürütür.

İmam-ı Gazali’nin kalpten en son atıldığını söylediği ‘riyaset/baş olma sevdası’, devrilmişin hayatının ana gayelerinden birisidir. Dervişlik; Silistreli Süleyman Hilmi Efendinin buyurdukları gibi; “Hizmet muvaffak olsun da varsın bizim yerimiz Caminin pabuçluğu olsun” cümlesinde gizlidir.

Derviş; ismi anılmadan, şöhrete düşmeden hizmete talipken; devrilmiş kendisine paye verilmeyen hizmetlerin akamete uğraması için vazifenin baltalanmasını sağlamaya çalışır.

Derviş; tenkitlerinde bile yapıcı, hakkı gözeten, yol gösteren bir tutum içindedir. Devrilmiş ise önüne geleni tenkit eder, kendisinden başkasını beğenmez. Bediüzzaman Said Nursi merhumun “Her şeye eleştiri, her şeye tenkit, bir yıkma hamlesidir” sözü, devrilmişler için söylenmiş olsa gerektir.

Derviş övgüden, iltifattan alabildiğine kaçar. Yüzüne karşı dervişi övdüğünüzde, yerin dibine girmekten beter bir hale gelir. Devrilmişin hedefinde ise insanlardan iltifat almak, takdir edilmek, parmakla gösterilmek vardır. Şah-ı Hazne “Mürşidin iltifatı (süluku engelleme bakımından) öldürücü zehir gibidir. Ama insanlar Mürşidin iltifatlarına pek düşkündür” derken, bu hakikati hatırlatmaktadır.

Derviş; mürşidini geçin, avamın bile kendisine itibar etmesini istemezken; Devrilmiş, mürşidinin bulunduğu meclislerde bile hususi alaka bekler, kendisine ayrıcalık tanınmasını ister.

Devrilmiş mahrum kalmıştır

Derviş, keşfe ve keramete itibar vermez. O, istikamet peşindedir. Derviş, yakaza hallerinde cihanı dolaşsa zuhuratta Arşı müşahade etse bile yutar, hazmeder. Mürşidine bile -anlatması gerektiği için- utana sıkıla anlatır.

Devrilmişin tüm sermayesi, keşif ve keramettir. Hatta Mürşidinden sudur eden kerametleri bile naklederken, sanki her kerametin muhatabı kendisiymiş gibi bir tutum sergiler.

Devrilmiş; ender gördüğü ve tabirini bilmediği girift rüyaları bile ‘hal/zuhurat’ olarak değerlendirir, kendi hülyalarını yakazaya dönüştürür, ballandıra ballandıra anlatır.

Derviş, varlık göstermekten imtina ederken; devrilmiş gâh meczup/mecnun pozlarına girer gâh âşık…

Derviş cezbesini tutmak, hazmetmek için dişlerini damağına geçirir. Devrilmiş ise cezbe gelsin diye, fazladan gayret gösterir.

Derviş; başta kendi mürşidi olmak üzere, tüm kâmil ve icazetli mürşitlere karşı hürmetkârdır. Edebini bütün mürebbi-i manevilerin gıyabında dahi sergiler, kendi mürşidinin sözlerini kabul eder ama diğer mürşitlerin sözleri kendi meşrebine uymasa bile itiraz etmez. Devrilmiş ise diğer mürşitleri küçük gördüğü gibi -gerçekte- kendi mürşidine karşı da lakayt bir tutum sergiler. Mürşidi kâmilleri, olmayan ilmi ile kararmış basireti ile kendince kıyaslar.

Derviş; başka kapıya müntesip birisi ile karşılaştığında, onun mürşidini överek arada, muhabbet ve uhuvveti artırırken; devrilmiş tenkit kapısını ardına kadar açar; diğer dervişin buğzunu ve öfkesini celp eder.

Derviş, bütün müminleri kardeşi gibi kabul eder, bağrına basar. Hatta kâfir ve münafıklara bile, Derviş Yunus rahimehullahın tabiriyle “Yaradan’dan ötürü” insani şefkat duyguları beslerken; devrilmiş, sadece kendi cemaatini, tarikatini ve mezhebini gözetir. Fanatik ve kelimenin tam manasıyla yobazdır.

Derviş, etrafına sevgi ve muhabbet haleleri saçarken; devrilmiş buğz ve kin tohumları eker.

Derviş, virdinde attığı her tespih tanesi ile ötelerin ötesine açılır. Rahmet feyizleri, kalbini katre katre yıkar. Dünyevi ve şeytani halleri yakar, nefsanî halleri temizler. Kalbi, etrafına burcu burcu Muhammedi nefesler saçar, tevhidi şuleler muhataplarını gönülden yakalar.

Devrilmiş ise virdini savsaklar. İlahi rahmetten yoksun olduğu için dersin bir an önce bitmesi için çalışır. Füyuzatı ilahiyeden mahrum kalır. Nefsanî hastalıkları daha da azgınlaşır. Çevresine verdiği zarar, gün geçtikçe onulmaz bir yaraya dönüşür.

Derviş, mürşidinin rabbani nefesi ile gün be gün ilerler. Kemal basamaklarını tırmandıkça ahlakı güzelleşir, ruhu nazenin bir hal alır. Görenler nezaketin, letafetin, kemalatın tüm alametlerini müşahede etmeye başlar. Kalbindeki Rahmani şualar, ahvaline yansır.

Devrilmiş ise insanların nefretini kazanacak hallerini, gün be gün artırır. Nezaketten uzak tavırları, insanları bezdirir. O, bu halleriyle, tasavvuf ehlinin kötü bir reklamı gibi zarar verir.

Derviş, kemalatın bir alameti olarak, ince zevk sahibidir. Devrilmiş ise ince ve hassas bir zevk anlayışından uzak, gösteriş ehlidir. Derviş, giyim kuşamındaki renklerin ahenginden bile anlaşılır. Devrilmiş ise ahenk kelimesinden fersah fersah ötededir.

Derviş, camide olsun dergâhta olsun, hangi bir mecliste olursa olsun, başı kalbine eğik, kendi iç âleminde tefekkür ile tezekkür ile meşguldür. Dünya ve içindekiler alakasını cezbetmez. Sokakta yürürken, Hace Abdulhalık-ı Gücdevani Hazretlerinin emri üzere, ‘nazar ber kadem’dir. Yani bakışları ayaklarındadır.

Devrilmiş ise hatim halkalarında bile, kapı sesi duyduğunda, kim geldi sorusu ile meşguldür. Hatimlerde okunan evradı, acaba kim geldi düşüncesinden ötürü hatalı okusa bile pişmanlık hissetmez. Yolda, bakışları dükkânların vitrinlerinden ayrılmaz. Hazreti Hace’nin ayaklarınıza bakın emrini duymamıştır bile. Başı kalbine eğilmez; sürekli mağrur bir nefsin alameti olarak diktir.

Derviş münevver, devrilmiş ise ham softadır

Dervişi, camide namazda veya duada; tekkede virdde veya Hatm-i Hacegan’da gören, imrenir. Rükûsundaki, secdesindeki derinlik, dua dua yalvarışındaki güzellik, insanları büyüler. Gün geçtikçe namazlarındaki huşu ve haşyet artar. Dualarındaki gözyaşları, avuç içlerini ıslatır. Ama derviş tüm bunları gizlemeye çalışır.

Devrilmişe gelince onun riyakârlığı ve gösteriş merakı, camide olsun dergâhta olsun insanları rahatsız eder. Dinden, diyanetten soğutur.

Derviş, boş bulduğu yere otururken; devrilmiş, caminin en ön safına geçmek için insanların üzerinden atlar, ayaklarına basar. İnsanları rahatsız ettiğini, ibadetlerindeki huşuyu bozduğunu aklına dahi getirmez, helallik almayı bile düşünmez.

Derviş, gönülsüzdür. Yunus Emre Azizin buyurduğu gibi dövene elsizdir, sövene dilsizdir. Hak/hukuk iddiasında değildir. Devrilmiş ise sürekli “hakkımı helal etmem” der, ortalıkta dolaşır.

Derviş toprak gibidir. Dervişe kim hangi kötülüğü yaparsa yapsın, iyilikle mukabele eder. Devrilmiş ise tam tersidir. Gün gelir, kendi menfaati için en yakın dostlarını bile satar.

Derviş, herkesi Hızır aleyhisselam bilir. Her çiçekten bal yapmaya çalışan bal arısı gibidir. Devrilmiş ise -af buyrun- eşek arısı gibidir. Bal yapamadığı gibi insanlara zararı da dokunur.

Dervişin evinde, işyerinde, mutlaka kütüphanesi vardır. İhtiyaç duyduğu ilmihal bilgilerinden, tasavvufun klasiklerine, hadis külliyatlarından tefsir şaheserlerine kadar, pek çok kitabı okur, notlar alır. İlimsiz, irfan mektebinde yol alınamayacağının şuurundadır.

Devrilmişin ise insanlarla olduğu gibi kitaplarla da arası iyi değildir. Elinde, evinde, pek kitap göremezsiniz. Evine kütüphane yaptırsa da yanına uğramadığı için örümcekler kitapların arasına ağ kurarlar. Devrilmiş, irfan mektebinden, hikmet ekolünden bihaberdir.

Derviş, Allah’ın her an ahvalinden haberdar olduğunun bilincindeyken; devrilmiş, insanların görüp görmemesine takılıp kalmıştır.

Derviş, ancak Allah’tan korkarken; devrilmiş, Allah korkusunu düşünmez. Derviş, topluluk içinde yaptıkları riya olmasın diye, tek başınayken, ahvaline özel itina gösterir. Devrilmiş ise inzivadayken, yalnızken, hal ve hareketlerinde kendi başınadır.

İster maziye bakın, ister bugünümüze; göreceğiniz, ehl-i tasavvufun kemalatıdır. Kemalatsız dervişlik olmayacağı gibi kemalata talib olmayan derviş de olamaz. Fakat günümüzde, hem dervişliğe hem de kemalata talep azaldı.

Şimdi kendimize bir soralım: Derviş miyiz, Devrilmiş miyiz? Hepimizin “dervişan” zümresine dâhil olmamız duasıyla, Allah bizleri ihlâslı kullarından eylesin efendim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum Yazma Kuralları !

1- Küfürlü, Sataşmacı, Spam veya Reklam İçeren Yorumlar Yapmamaya

2-Yaptığınız yorumun, yazıyla alakalı olmasına Spam veya Reklam İçeren Yorumlar olmamasına özen gösteriniz.

3- Her zaman nazik bir üslup kullanmaya dikkat ediniz.

4- Cevap yazma süresi değişiklik gösterebilir.

5- Yorumlarınız Yönetici Onayından Geçtikten Sonra Yayınlanacaktır.

6- Anlayışınız için TEŞEKKÜRLER..

Dost Yurdu Radyo