Allah-u Zülcelâl bu konuda bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz, öyle ki gizli bir haliniz kalmaz.” (Hakka, 18)
Allah-u Zülcelâl’den, ne kadar gizli yaparsak yapalım, hiçbir amelimizi saklayamayız. Ne kadar amelimiz, niyetimiz varsa Allah-u Zülcelâl onları biliyor, hepsini kıyamet gününde yüzümüze vuracaktır. Bu ayet-i kerimede çok büyük bir zecir, yani kötüleme ve yasaklama vardır.
Allah-u Zülcelâl o gün günahkârlara diyecek ki:
“Ey suçlular! Sizler bu gün ayrılın bakalım!” (Yasin, 59)
O gün Allah-u Zülcelâl diyecek ki, ey kafirler, ey günahkarlar, ey münafıklar, salih kişilerden ayrılın bakalım. İşte o kişilerden olmamak için bu dünyada gayret göstermemiz lazımdır.
Allah-u Zülcelal buyuruyor ki:
“De ki: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem yakınlarını hüsrana uğratanlardır. Haberiniz olsun; bu apaçık olan hüsranın kendisidir.” (Zümer, 15)
Yani diyor ki onlara, “Onlar kendi nefislerine çok zarar yaptılar. Kim Allah'a itaat ederse kar yapıyor, kim amel yapmazsa kendi nefsine zarar yapıyor.
Allah razı olsun, buraya Allah'ın rızasını kazanmak için geldiniz. “Allah-u Zülcelâl benden ne istiyor,” diye öğrenmek için geldiniz. Her zaman diyorum bu ilim öğrenmek için bir ziyarettir. Nasıl ki bir kişi evinden ilim öğrenmek için çıkarsa, ne kadar toprak ve taş üzerinde geçerse onların hepsi onun için istiğfar yaparsa, bizim için de öyledir. Kendisi hiçbir günah yapmayan taşlar, topraklar bizim için istiğfarda bulunuyorlar, bu bize yeter. Dergâhlara gittiğiniz zaman da öyledir.
İman Ağacını Zikirle Sulayalım
Çok kısa bir zaman sonra, göz açıp kapayıncaya kadar ömür bitecek. O zaman çok huzurlu bir hayat başlayacak inşaallah. Tabi bu gibi sırf Allah için yaptığımız şeyler bizim için çok kıymetli olacak. Bu gibi manzarayı çoğaltalım. Dünyada bu manzaraları çoğaltırsak ahiret gününde huzura kavuşacağız inşaallah.
Bir kişiyi Allah'ın emirlerini yerine getirirken görüyorsak bu Allah'a yönelmiş bir kişinin alametidir. Ve Allah-u Zülcelâl onu sevecektir. Çünkü ayet-i kerimede buyruluyor:
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler…” (Maide, 54)
Allah-u Zülcelâl’i seveni Allah da onu sever. Eğer sevmeseydik, Allah-u Zülcelâl’in rızası için maddi manevi sıkıntılara katlanmazdık. Ama Allah'ı sevdiğimiz için inşaallah bunları yapıyoruz, işte bunlara devam edelim. Ama bilmiyoruz ne zaman öleceğimizi. Çok görüyoruz, sapa sağlamdı, bir trafik kazası geçiriyor birden gidiyor.
Hepimiz gideceğiz, bak Hz. Musa aleyhisselam da gitti, firavun da gitti. Ama nasıl gittiler? Aynı zamanda yaşıyorlardı, Hz. Musa aleyhisselam, Allah'ın Resulü, Allah'ı seven, Allah'ın emirlerini yerine getiren bir kul olarak gitti. Firavun ise Allah'a düşman olarak gitti.
Bu dünyadan gittiğimiz zaman yeni bir hayat başlıyor bizim için. Ama bu dünya hayatı gibi değil, bitmiyor. Bu dünya hayatı çok kısa bir hayattır, ahiret ise ebed’l ebed, baki bir hayattır. Ona daha fazla gayret göstermemiz lazım. Böyle yaptığımız zaman Allah-u Zülcelal razı oluyor o insanlardan ve o insanlar da Allah'tan razı oluyorlar.
İnsanın kalbi bir ağaç gibidir. Bir ağacın dibine daima su verdiğin zaman, yemyeşil oluyor, zahiri olarak görüyorsun. Su vermediğin zaman gitgide kuruyor. Bizim kalbimiz de öyledir. Bahusus bu ahir zamanda, sıcaklık sanki Arabistan’ın sıcağı gibidir. Çünkü günahların sıcağı kalbimizi kurutuyor. İşte görüyoruz sokaklarda her çeşit günah var. İşte bu kalbimize ibadet yaparak, zikir yaparak, Allah'ın rızası için amel-i salih yaparak su vermezsek kalbimizdeki iman ağacı kuruyor. Neuzubillah sekerat zamanında imansız olarak dünyadan ayrılmaya sebep oluyor.
Onun için elimizden geldiği kadar, ibadet, zikir, İslam hizmeti, Allah'ın dostluğu için ne varsa onu yapmak için gayret gösterirsek, imanımız kuvvetli olur, sekerat esnasında yıkılmaz. Nasıl ki kuvvetli bir ağaç, ne kadar rüzgâr, fırtına esse ona zarar vermez ama çok ince, çok nazik bir ağaç olduğu zaman rüzgar onu yıkıp götürüyorsa iman zayıf olduğu zaman da böyle tehlikededir. İmanımızı daima ibadetle, hizmetle, salih kimselerle oturmak suretiyle kuvvetlendirelim inşaallah.
Tevbe Şeytanı Öfkelendirir
Şeytan lain hiçbir zaman tevbe yapmamakla ferahlandırmayalım. Çünkü o tevbeden çok rahatsız oluyor. Hatta bazı diyor ki; “Keşke ben buna günah yaptırmasaydım. Günah yaptırdım, eziyetle cefayla çok uğraştım, günaha soktum. O ise öyle samimiyetle tevbe etti ki, günahı silindi yerine sevap yazıldı. Keşke ona günah yaptırmasaydım.”
Tevbe bizim için çok kıymetlidir. Hiçbir zaman ondan gafil olmayalım. Bazen görüyorum, çok muhabbetli bir sofi, ara veriyor, sonra gafil oluyor, namazı da bırakıyor. Öyle olmayalım.
İnsan günah işleyip de tevbe etmezse şeytan ferahlanıyor. Günah işlemekten sakınırsa veya günahlarına tevbe ettiğinde de Allah-u Zülcelâl ferahlanıyor, melaikeler ferahlanıyor, Peygamberler ferahlanıyor, müminler ferahlanıyor. Tevbe etmek İslam'da çok mühimdir. Onun için o Allah'ın düşmanı ve bizim de düşmanımızı ferahlandırmamak lazımdır.
Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Şeytan, taraftarlarını Ashâb-ı Sa'îr'-den (ateş halkından) olmaya çağırır.” (Fâtır, 6)
Şeytan, ateşe çağırıyor, bizi cehenneme davet ediyor. Ama Allah-u Zülcelâl bizi selamet yurduna davet ediyor, cennet-i alaya çağıyor. Nasıl ki bir insan dünyada sevdiği bir arkadaşını yemeğe çağırıyor, sofra hazırlıyorsa, onun gibi bizim için cennet-i alayı hazırlamış bizi davet ediyor, Allah azze ve celle. Arkadaşın davet ettiği zaman gitmediğin zaman üzülmüyor mu?
Allah-u Zülcelal ise cennet-i alada öyle nimetler hazırlamış ki, aklına gelmeyecek şeyler var orada. Peki gitmezsek kendimize yazık etmiş olmuyor muyuz? Öyleyse biz Allah-u Zülcelâl’in davetine icabet edelim inşallah.
Allah-u Zülcelâl’in yarattığı mahlûkatların bazılarında insandan daha fazla şuur sahibi oluyor. Mesela kurban bayramında bir arkadaşı kesildiği zaman, onu görünce böyle mahzun oluyor, sanki ölmüş vaziyette, kıpırdamıyor. Peki, bizim annemiz, babamız, akrabalarımız bizim yanımızda ölüyor, biz neden ibret almıyoruz? Böyle gafiliz işte. Bunların üzerinde düşünmek lazımdır.
Oyun Eğlence İçin Yaratılmadık
Yahya aleyhisselam, nebi Zekeriyya aleyhisselamın oğluydu. Daha yedi yaşındayken ona akranları diyordu ki “Haydi gel, oynayalım.” O da dedi ki, “Bizi Allah-u Zülcelal oyun için yaratmadı.”
Hani bir mesel vardır, “İyi horoz daha yumurtadayken öter,” diye. İşte o da daha çocukluğundan beri böyleydi. Allah'a ibadet etmemiz lazım, Allah'ın dinine hizmet etmek lazım diye daha yedi yaşındayken böyle diyordu.
Peki, Allah'a kulluk etmek, ahirete hazırlanmak ona lazımdı da, bize lazım değil mi? Biz de Allah'ın kuluyuz. Ona cennet lazım da, cehennemde muhafaza olmak lazım da bize lazım değil mi? Öyleyse oyun oynamak değilse de, boşu boşuna vaktimizi geçirmeyelim, elimizden geldiği kadar.
Dünya işlerimizi yapalım, başka insanlara yük olmayalım ama işimizi bitince boş zamanlarımızı boşa geçirmeyelim. İbadetle, zikirle, devamlı Allah-u Zülcelâl’den bahsetmekle zamanımızı değerlendirelim.
Ömür devamlı gidiyor, öyleyse ömrümüzden payımızı dünyada unutmayalım. Nasıl ki buğdayı elekten geçirirler, samanı, çöpü kalıyor, buğdayı aşağıya iniyor. İşte zamanımızı boş şeylere harcadığımız zaman onlar da o çöp gibi, saman gibi şeylere harcamış oluyoruz. Bize lazım olan ibadetler, sevaplar ise temiz buğday gibidir. İşte biz de bu ömürden hissemizi unutmayalım, bize lazım olan sevaplar için çalışalım. Ömrümüz çok kıymetli bir sermayedir, elimizden geldiği kadar onu değerlendirelim inşaallah.
Kendi kendimizi imtihan edebiliriz. Nefsimiz için gayretli olur, onun istekleri için çaba gösterir, onun hakkı için öfkelenirsek ama Rabbimizin hakkı olan ibadetler için böyle gayret etmezsek o zaman hainlik yapıyoruz demektir. Nefsimizi seviyoruz demektir.
Bakın, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir zaman kendi nefsi için kızmıyordu ama Allah-u Zülcelâl’in emrettiği bir şey olduğu zaman kızıyordu. Eğer sen de nefsin için kızıyor ama Allah için kızmıyorsan o zaman Allah'a karşı hainlik ediyorsun, demektir.
Bir örnek vermek gerekirse, mesela çarşıya gidiyorsun, karşıdan bir kadın geliyor, ona bakıyorsun. Kadına bakmanı Allah-u Zülcelâl istemiyor. Haramlar, Allah-u Zülcelâl’in bahçesidir, haram işlemekle Allah-u Zülcelâl’in bahçesini baltayla kesmiş oluyorsun.
Ama nefsinin hoşuna gidiyor. Eğer sen nefsini Allah için azarlarsan, “Ey nefsim, ben senin isteğini Rabbimin rızasıyla değiştirmem,” dersen Allah-u Zülcelâl’i seviyorsun demektir. Nasıl ki ashab-ı kiram, kendi nefislerini feda edip Allah yolunda şehit oluyorlardı, Allah'ın rızasını nefislerine tercih ediyorlardı, sen de “Rabbimin rızasını tercih ederim, senin arzuna uymam,” dersen, o zaman Allah'ı seviyorsun.
Bir evliya, kurban bayramında baktı ki herkes bir kurbanlık hayvan almış kesiyor. Dedi ki, “Ya Rabbi, ben hayvan kurban etmekle rahat etmiyorum, eğer helal olsaydı kendimi sana kurban etmek isterdim.”
İşte samimi olanın böyle olması lazımdır. Bunlar Allah-u Zülcelal için azdır bile. Yüzbin tane başın olsa, hepsini Allah için versen yine azdır.
Biz ellerimizi Allah'a açıp, “Ya Latif, Ya rahim,” dediğimiz zaman, Allah-u Zülcelal de “Gel ey kulum, ben sana lütfumla, merhametimle muamele edeceğim.”
Çünkü Allah-u Zülcelâl istiyor ki, kulları ondan istesinler.
Ne kadar Allah-u Zülcelâl’i anlatırsak, Allah'a tevbe etmenin menfaatini anlatsak da bitmiyor. Bu sebeple memleketlerimize döndüğümüz zaman mümin kardeşlerimize, bahusus akrabalarımıza komşularımıza, arkadaşlarımıza anlatın. Bu Allah-u Zülcelâl’in hoşuna gidiyor. Daima Allah-u Zülcelâl’in razı olacağı şeylerle meşgul olalım, razı olmayacağı şeylerle meşgul olmayalım.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem demiştir ki:
“Hiç kimse kendi ameliyle cennete girmez.”
“Sen de mi ya Resulallah!” dediklerinde de,
“Evet ben de; eğer ki Rabbim beni deniz gibi rahmetinin içine almış olmazsa ben de.”(Buharî, Rikak,18; Müslim, Münafikîn, 71-73)
Hiçbir zaman amelimize güvenmeyelim. Ben ahirete gittiğim zaman diyeceğim ki, “Allahım, ben senin rahmetine güveniyorum.”
Elimizden geldiği kadar amel yapacağız, yapmazsak, Allah bize merhamet edecek dersek o da aldanıştır. Amel yapacağız ama amelimize güvenmeyeceğiz, Allah'ın rahmetini isteyeceğiz.
Allah-u Zülcelâl hepimize; razı olacağı amel-i salih nasip etsin, nefsimize teslim etmesin ve fazlı keremiyle af ve mağfiret etsin.
Seyda Muhammed Konyevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum Yazma Kuralları !
1- Küfürlü, Sataşmacı, Spam veya Reklam İçeren Yorumlar Yapmamaya
2-Yaptığınız yorumun, yazıyla alakalı olmasına Spam veya Reklam İçeren Yorumlar olmamasına özen gösteriniz.
3- Her zaman nazik bir üslup kullanmaya dikkat ediniz.
4- Cevap yazma süresi değişiklik gösterebilir.
5- Yorumlarınız Yönetici Onayından Geçtikten Sonra Yayınlanacaktır.
6- Anlayışınız için TEŞEKKÜRLER..
Dost Yurdu Radyo