Sevilmeyi bekleyen çocuklar, kaldırımda gizlice yürüyen yürekler, kulaklığı takıp hayattan kopmak isteyen insanlar, bir yandan hayata tutunmak için çırpınmaktan boş boş bakan gözler…
Farklılığı da kalmadı acıklı hikâyelerin… Hepsinin sebebi insanın insana yakışan duyguları kullanmak yerine cezalandırma isteği.
Gözler birbirine bakıyor bir damla umut için. Çocuklar kendilerini ifade ederken sadece savunma mekanizmaları konuşuyor bir miktar anlayış için. “Bir eksiklik var,” diye düşünemiyor insan, çünkü eksik olmayanlar öyle çok göze batıyor ki.
“Şu gökyüzüne dönüp dönüp bak. Sonra bakışını çevir de tekrar bak,” buyurur Yaratıcımız. (Mülk, 3-4)
Bir bakışla yetinme bu ışıktan tavana defalarca bak, bir çatlak görüyor musun? Bu güzel tavana, tıpkı kusur arayan bir adam gibi bak. O zaman düşünmeli, kara toprağa kaç kez bakıp incelememiz, ağaçların yapraklarını fark etmemiz, safları tortudan ayırmak için aklımızı ne kadar yormamız gerektiğini…
Kışı, sonbaharı, yaz sıcaklığını ve canım baharın huzurlu kucağını. Güzellikleri görmeye çalışarak açığa çıkar toprağın koynundaki hazineler. Düzeltelim artık duygularımızı.
Aslında her şey sevgi ile ilgili… Siyah bulutlar, berrak gökyüzünü nasıl tanımazlıktan gelip ezip geçiyorsa insanlar da sevmeyi hatırlamaya çalışıyor, yüreğinin sesini duyup güzel duyguları gökyüzünde uçurmak yerine. Çivi gibi çakıyor isyan cümleleriyle zehirlenmiş dilini.
Bilmez mi, kabullenmez mi, nefislere ağır gelen durumlarda Allah’ın adalet isminin tecellisini ve yine fark etmez mi, her şeye rağmen merhametinin daha ağır bastığını... Hakikatin pozitif enerjisi dedikleri de bu zaten.
Dertten kaçıyorsun ama derman ardında senin;
Ne de güzel lütuftur, ne de hoş ihsan,ne de hoş derman!.. (Divan, c: 6, sh.323)
Güneş biz yeniden doğalım diye doğmuyor mu? Biz de insanların kalbine doğalım, samimiyetle, sadakatle, sabırla…
Aslında her şey bu kadar muazzam dizayn edilmişken insandaki öfke, bu cezalandırma isteği, kin, kıskançlık çok ilkel geliyor kulağa. Yakışmıyor Allah’ın eşref-i mahlukat sıfatı ile taçlandırdığı insana.
Önce kendimizden sonra çocuklara yaklaşımımızdan başlasak arızaları onarmaya. Örnek ile gözümüzde canlandırmaya çalışırsak, karşımızda sabrın en güzel halini yaşamış olan, duyguların güzelliğini kalbinde bulmuş olan, çocuklara ceza yerine mükafat vererek eğiten bir Peygamber efendimiz var.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem zamanında da görüyoruz, bir gün ezan okunurken, bir grup çocuk, okunan ezanı hafife alıyor ve müezzinle dalga geçiyordu. Peygamber efendimiz aleyhisselatu vesselam çocukların bu halini gördü. Çocukları yanına çağırdı. Okunan ezanla kimin dalga geçtiğini sordu. Çocuklar içlerinden birini gösterdi. Efendimiz aleyhisselatu vesselam o çocuğa döndü ve o çocuğun sesinin ne kadar da güzel olduğunu söyledi ve ardından da çocuğa ezan okumasını buyurdu. Çocuk ezan okumasını bilmiyordu. Mahcup oldu, utandı.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem çocuğa tebessüm etti ve önce kendisi ezan okudu. Sonra çocuğa dönerek: “Hadi tekrar et!” buyurdu. Çocuk duyduğu kadarıyla ezan okudu. Efendimiz bir kese para verdi. Kendisinin cezalandırılacağını bekleyen çocuk böylesi bir mükafatla karşılaşmanın şokunu üzerinden atmadan Efendimiz mübarek elini çocuğun alnına koydu ve saçlarını okşadı. Sonra elini çocuğun göğsüne getirdi ve: ”Allah seni mübarek kılsın, Allah sana bereket yağdırsın.” diyerek dua etti. Çocuk o ana kadar ürküp korktuğu Kâinatın sultanı sallallahu aleyhi ve selleme sevgi duymaya başladı.
Biraz önce çirkin bir davranışla efendimiz aleyhisselatu vesselamın huzuruna gelen bu çocuk, saf yüreğiyle Efendimiz’e “Beni Mekke’ye müezzin olarak tayin eder misiniz?” diye sordu. Efendimiz de tebessüm ederek çocuğun isteğini geri çevirmedi. (Kütüb-i sitte,16.cilt, s. 597)
Belki o sırada orada bulunan herkes çocuğun bu davranışın cezasının ne olacağına dikkatlerini vermişti ama Peygamber efendimiz çocuğun sesinin güzelliğine dikkat etti ve ona çeşitli yönlerden mükâfatlar vererek kalıcı bir terbiye oluşturdu. Efendimiz çocuğa otorite kurmaya çalışmadı, parmağını çocuğun gözüne sokmadı, tehditler yağdırmadı. Böylece hem rahatsız eden durumu ortadan kaldırdı hem de kalbini hiç kirletmedi.
Çocuktur hata yapar, bize düşen de araştırıp öğrenip doğru bildiklerimizi gerçek bir etkiye dönüştürerek terbiye etmek.
Bizler de buralara satır arası boşluklar bırakıp onun örnek davranışlarıyla doldurmaya çalışmalıyız. Çocuk eğitiminde ceza bizim pedagoji anlayışımızın kaçıncı sırasında? Anne baba ceza veriyor, öğretmenler ceza veriyor, çocuklarda olumlu bir değişiklik gören var mı, bu ceza sonucu?
Ceza negatif bir terbiye usulüdür. Etkisi ise korku geçene kadardır. (Zamanla duyarsızlaşıp korkmayacak da, bundan bahsetmiyorum) Marifet, negatif çocuk terbiyesi vermek değil, bu durumu pozitif çocuk terbiyesine dönüştürmektir.
Çocuğu yaptığı davranış sonucu ceza ile çatık kaşlar, yüksek tonda sesler, fiziksel olarak hırpalamalar ile karşılamak nasıl bir terbiye etmek türü? İnsan olmamızın kaçıncı makamı ile örtüşüyor? Terbiye ederken terbiyesini yitiren bir Müslüman mıyız biz? Vicdanımızı bir dinleyelim hadi.
Merve Kartal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum Yazma Kuralları !
1- Küfürlü, Sataşmacı, Spam veya Reklam İçeren Yorumlar Yapmamaya
2-Yaptığınız yorumun, yazıyla alakalı olmasına Spam veya Reklam İçeren Yorumlar olmamasına özen gösteriniz.
3- Her zaman nazik bir üslup kullanmaya dikkat ediniz.
4- Cevap yazma süresi değişiklik gösterebilir.
5- Yorumlarınız Yönetici Onayından Geçtikten Sonra Yayınlanacaktır.
6- Anlayışınız için TEŞEKKÜRLER..
Dost Yurdu Radyo