.: Günün Ayeti :. .: Günün Hadis-i Şerf-i :. .: Günün Sözü :.
     
Şu An Yayında: Yükleniyor...
Winamp, iTunes Windows Media Player Real Player QuickTime Stream Proxy
Dost Yurdu Radyo,İslami Radyo,dini radyo,ilahiler,ezgiler,sohbetler,canlı radyo, dini radyo, dursun ali erzincanlı, abdurrahman önül,eşref ziya,en güzel ilahiler, ezgiler, ilahi dinle, islam, islam radyoları, islami radyo, marşlar, online ilahi dinle, radyo, radyo islam, şiirler, ,canlı radyo, dini radyo, dursun ali erzincanlı, en güzel ilahiler, ezgiler, ilahi dinle, islam, islam radyoları, islami radyo, marşlar, online ilahi dinle, radyo, radyo islam, şiirler, ümmetin sesi,,Dini Radyolar,Radyo Dinle, Canlı Radyo, İlahi Nefesler, İlahiler, İlahi,En güzel ilahilerin yer aldığı çalma listemizden müzikli ve müziksiz ilahi dinleyebilirsiniz,ilahi Radyo Canlı Dinle, güncel yayını ,bedava mobil ilahi Radyo, Kesintisiz Dinle ,online ilahiRadyo internetten dinleme ,müzik , sitene ekle, Türk radyolarının en çok dinlenen ilahileri bu listelerde,Farklı isimlerden ilahiler,Meydân-ı Aşk,Ateş-i Aşk,Aldanma Dünya Varına,Taştı Rahmet Deryası,Tasavvuf Müziği,Allah Diyelim Daim,İlahilerden Seçmeler,7/24 Dinle .

.: DUYURULAR :.


.: Flatcast Radyoları Kapatılmıştır Yeni Sistem Chat Sayfamıza Canlı Yayına Tıklayıp Girebilirsiniz:. Lütfen Canlı Yayın Resmine Tıklayınız

.: KURALLAR :.


.: Lütfen Okuduğumuz Yazılara
Yorum Yapalım Tavsiye Edelim
Dostlarımızın Arkadaşlarımızın
Okumalarını Sağlayalım:.


DOST YURDU RADYO      BURAYA TIKLAYIP YENİ BİR SAYFA AÇABİLİRSİNİZ
Sitemiz En Güzel Crome Tarayıcıda Görünmektedir
             
İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)
2013 yılında yayın hayatına giren sitemizde şu ilkeleri benimsedik:

1. Gâyemiz Allah rızası ve Yüce İslam dinine elimizden geldiğince hizmettir.
2. Hedef kitlemiz öncelikle çocuklar, tüm Müslüman kardeşlerimiz ve diğer insanlardır.
3. Dini oyunlar, ilahiler ve çeşitli etkinliklerle din derslerinin daha eğlenceli ve verimli geçmesi bir diğer hedefimizdir.
4. Sitemizdeki tüm içeriklere herkesin ücretsiz ve üyeliksiz ulaşması amaçlanmıştır.
5. Blogger üzerinden yayın yapan sitemiz asla reklama yer vermemeyi birinci yöntem olarak seçmiştir.
6. Kullandığımız tüm İslami bilgilerin sahih İslam kaynaklarına dayanmasına azami özen gösterilmektedir.
7. Sitede bulunan içeriklerde kullanıcılar tarafından sahih dini bilgilere ve insan haklarına aykırı görülen içerikler hemen silinecektir.
8. En büyük sermayemiz ve tek gelirimiz siz değerli dostların bir hayır duasıdır.
Hadis-i şerifte: "Kim ümmetime dini işlerine dair kırk hadis hıfzediverirse, Allah Teâlâ onu alimler zümresinde haşreder.... Ben de kıyamet gününde ona şahid ve şefaatçi olurum" buyurulmuştur. 1- Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. (Buhârî, İ lm, 12; Müslim, Cihâd, 6.) 2- İslâm, güzel ahlâktır. (Kenzü'l-Ummâl, 3/17, HadisNo: 5225) 3- İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez. (Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16) 4- Nerede olursan ol Allah'a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran. (Tirmizî, Birr, 55) 5- Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir. (Tirmizî, İlm, 14.) 6- Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz. (Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez) (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.) 7- Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur. (Taberânî, el-Mu'cemü'l-Evsat, 1/275; Beyhakî,.) 8- İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır. (Buhârî, Îmân, 3; Müslim, Îmân, 57, 58). 9- Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. (Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.) 10- (Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme. (Tirmizî, Birr, 58.) 11- İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür. (Buhârî, Enbiyâ, 54; EbuDâvûd, Edeb, 6. ) 12- (Allah Rasûlü) “Din nasihattır/samimiyettir” buyurdu. “Kime Yâ Rasûlallah?” diye sorduk. O da; “Allah'a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara” diye cevap verdi. (Müslim, İ mân, 95 ) 13- Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir. (Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248.) 14- İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda, nöbet tutarak geçiren göz. (Tirmizî , Fedâilü'l-Cihâd, 12.) 15- Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur. (İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta', Akdıye, 31.) 16- Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü'min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz. (Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.) 17- Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter. (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.) 18- İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız. (Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu'l-Kıyâme, 56.) 19- İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz. (İbn Mâce, Ruhûn, 4 .) 20- Rabbinize karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize itaat edin. (Böylelikle) Rabbinizin cennetine girersiniz. (Tirmizî, Cum'a, 80.) 21- Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır. (Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104.) 22- ( Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır. (Tirmizî, Birr, 36.) 23- Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar. (Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.) 24- Allah'ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah'ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir. (Tirmizî, Birr, 3.) 25- Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası ve babanın evladına duası. (İbn Mâce, Dua, 11.) 26- Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez. (Tirmizî, Birr, 33.) 27- Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: “ Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yanyanayız” buyurmuştur. (Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.) 28- Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir. (Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66) 29- Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır. (Tirmizî, Radâ', 11; ‹bn Mâce, Nikâh, 50. Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.) 30- Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki; ben ( Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim. (Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140, 141) 31- Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah'ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz. (Buhârî, Edeb, 57, 58.) 32- (İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir ya Resulullah dediler. Bunun üzerine: Allah'a şirk koşmak, sihir, Allah'ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak buyurdu. (Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144) 33- Allah'a ve ahiret gününe imân eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah'a ve ahiret gününe imân eden misafirine ikramda bulunsun. Allah'a ve ahiret gününe imân eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun. (Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75) 34- Söz taşıyanlar (cezalarını çekmeden yada affedilmedikçe) cennete giremezler. (Müslim, Îmân, 168; Tirmizî, Birr, 79.) 35- Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri (nafile) oruç tutup, gecelerini (nafile) ibadetle geçiren kimse gibidir. (Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Zühd, 41; Tirmizî, Birr, 44; Nesâî, Zekât, 78) 36- Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir. (Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.) 37- İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir. (Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107.) 38- Mü'minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali vardır; O'nun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur. (Müslim, Zühd, 64; Dârim”, Rikâk, 61.) 39- Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır. (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10.) 40- Bizi aldatan bizden değildir. (Müslim, Îmân, 164.)

1 Nisan 2014 Salı

Allah'a En Sevgili Şey, O’nu Tanımaktır

Allah-u Zülcelâl, Peygamberimize emrediyor:
“Ey Resulüm, sabah akşam Rablerine rızasını dileyerek dua eden kimselerle beraber sabret! Sen dünya hayatının süsünü arzu ederek onlardan gözlerini ayırma. Kalbini, Bizi anmaktan gafil kıldığımız, keyfinin ardına düşmüş ve işi aşırılık olmuş kimseye uyma!” (Kehf, 28)
 Yani iyi kişilerle beraber olmayı Allah Azimüşşan Peygamber aleyhisselatü vesselama emrediyor. Hatta bu ayet nazil olduktan sonra Peygamber aleyhisselatü vesselam diyor ki:
“Elhamdülillah Allah ümmetimden öyle kişiler yaratmış ki, bana ‘nefsini onlarla beraber hapset, onlarla beraber ol,’ diye emrediyor.” Diye hamdü senada bulunuyor.
İşte bu ayette Allah-u Zülcelâl bize, iyilerle oturup kalkmanın ne kadar menfaatli olduğunu ve Allah'ın yanında ne kadar mühim olduğunu beyan ediyor.


 Peygamber Efendimiz de hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“İyi kişilerle ve kötü kişilerle oturup kalkmanın misali, misk kokusu satan kimse ve körük çeken demircilerin misali gibidir. Bir kimse misk satan birisi ile beraber olduğu zaman, misk satan kişi cömertlik yaparak miskinden bir miktar arkadaşına verecektir, ya da arkadaşı bir miktar satın alacaktır. Almasa dahi o miskin kokusu üstüne siner. Demircilik yapanla arkadaş olduğu zamansa ya elbisesi onun ateşinden yanacak veya üstü kirlenecek ya da onun pis kokusu üzerine sinecektir.”(Müslim, Birr, 146)

İşte, iyi kişilerle oturmak, misk satan kimsenin yanında oturmak gibidir. İyi kişilerle oturduğun zaman, güzel koku satan kişiden üzerine güzel koku sindiği gibi, onlardan daha ilim, güzel ahlak, salih amellerin menfaati siner. Çünkü iyi kişiler ya sana nasihat eder ya da sen ondan sorup öğrenirsin. Yahut onlarla beraber olduğun için Allah-u Zülcelâl'in rahmeti, senin üzerine de gelir ve muhakkak menfaat sağlarsın.

 Kötü kişilerle beraber olmak ise kaynak yapan demircilerin yanına gitmek gibidir. Ya senin üzerine bir ateş sıçrar, sıçramasa bile üzerine onun pis kokusu gelir. Yani sana kötü bir amel yaptırır ya ondan kötü bir ahlak kaparsın. Yahut Allah-u Zülcelâl'in gazabı onların üzerine geldiği için sana da gazap ilişir ve dünya ve ahiretine zarar verir.

 Benim yanıma çok insanlar geldiği için onlardan duyuyorum, “Benim çocuğum bozuldu,” diyorlar.
 Çünkü iyi insanlar ilaçtır, kötü insanlar hastalıktır, zararlıdır. Bu yüzden eğer kendimizi seviyorsak, hidayetimizi istiyorsak iyi kişilerle oturup kalkalım.

 Biz çok şanslıyız, beraber olacağımız iyi kişiler Allah nasip etmiş bize… Şah-ı Nakşibend rahmetullahi aleyh:
“Her ne kadar biz bir şey değilsek de Allah bizi iyi arkadaşların payına düşürmüş.” Diyerek Allah'a hamdüsena ediyordu. Bizim de böyle şükretmemiz lazımdır.

İyi kişilerle oturduğumuz zaman kalbimiz münevver olacak, tedavi olacak, ibadet için güç kazanacaktır. Bunun tersi kötülerle bir arada bulunduğumuz zaman da insan manevi olarak hastalanacak, hiçbir şey yapamaz olur, virdinde de geri kalır, günahlara meyli olur… bunu herkes tecrübe edebiliyor.

 Allah azze ve celle çok kıymetli bir cevher olarak bize aklı verdiği için, Şeytan-ı lâin diyor ki: “Ben aklın karşısında duramam. Hiçbir şey beni yenmez akıldan başka.”
Dikkat edersek, aklımızı kullanıp, inceden inceye düşündüğümüz zaman kendimize güzel yolu seçebiliyoruz. Akıl yanlış olan yolu kabul etmiyor zaten “Ben bu günahı yapacağım cehenneme gireceğim, dediğin zaman,” bunu akıl kabul eder mi?

 Ama yaramaz olan nefs, çocuk gibi ufak bir zevke aldanıyor. Kabrin kapısına gidinceye kadar böyle yapa yapa aldanmaya devam ediyor. İnsanların günah işlemesi, Allah-u Zülcelâl’in istediği gibi davranmaması hep nefistendir. Akıl böyle aldanmayı kabul etmez.

 Onun için şeytan-ı lain diyor ki, “Ben akıl karşısında duramam. Akıl gibi korktuğum bir mahlûk yoktur şu yeryüzünde.” Bu yüzden aklımızı çalıştıralım, akla göre davranalım, nefse uymayalım.
Allah'ı Unutan Nefsini Unutuyor

 Hiçbir zaman şu ayetteki gibi olmayalım: Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor:
“(O inkârcılar) Allah'ı unuttular, Allah da kendi nefislerini unutturdu. Böyle kimseler gibi olmayın onlar, yoldan çıkan kimselerdir.” (Haşr 19)

İnsan Allah’ı unuttuğu zaman, kendi nefsini de unutuyor. Bu ne demek? Allah'ı unuttuğu zaman nefsinin emrettiği gibi davranacak, o zaman kendi nefsini korumayı unutacak.
 Allah'ı unutmadığı zaman, Allah'ın emir ve nehiyleri onun nefsini düzeltecek, cehennemden kurtaracak. Ama o Allah'ı unutunca, kendi nefsini de cehennemden kurtarmayı unutuyor. İşte nefsini unuttu, ateşe attı, ateşin içinde kışır kışır yanıyor…

Allah'ı unutmadığı zaman kendi nefsini de unutmuyor, onun Allah'a nasıl muhtaç olduğunu unutmuyor. Ama Allah'ı tanımayınca, kendi nefsini tanımıyor bu sefer. Ne kadar zayıf olduğunu, ne kadar Allah'a muhtaç olduğunu, unutuyor. O zaman nefsin ıslahı için bir şey yapmıyor, nefse menfaatli olan bir şey yapmıyor.

 Bilmemiz lazım ki şu yeryüzünde Allah-u Zülcelâl'i tam tanımaktan daha sevgili hiçbir şey yoktur! Allah-u Zülcelal'i hakkıyla tanımak, ne şekilde bir azamet ve kudret sahibi olduğunu bilmek, bizim de onun karşısında ne kadar aciz olduğumuzu, ne kadar muhtaç olduğumuzu bilmek, gibi Allah-u Zülcelal’e sevgili bir şey yoktur. Böyle buyuruyor Allah azze ve celle…

Çünkü onu tanımamız için, Hâlık’ımızı tanımamız için vahiy nazil olmuş, Peygamberler göndermiştir Allah azze ve celle. Bunun için cennet yaratılmıştır, bunun için cehennem yaratılmış, gökler ve yerler yaratılmıştır, hep Allah-u Zülcelal’i tanımamız için… İşte Allah'ı tanımamız Allah'ın yanında bu kadar makbuldür ve sevgilidir.

İnsan bunu hakkıyla anlayabilse mutlaka Allah-u Zülcelal’i sever. Çünkü düşünür, “Ben Allah'a ne kadar muhtacım ve o bana her şeyi veriyor. Bana iman veriyor onunla cehennem ateşinden muhafaza olmuş oluyorum. Cennet nimetlerini hak etmiş oluyorum. Ruh, can, ne dersen hepsini bana Allah vermiş bulunuyor.” Bunları anlayınca Allah'ı sevmesi gerektiğini anlar.
 Ne mutlu ona, sadece ve sadece Allah'ın rızasını, Allah'ın muhabbetini istiyor, Allah bize de nasip etsin, çok kıymetlidir o…

Bir kişi düşünelim, sıcak yaz mevsiminde tuzlu yemek yese ne kadar susuzluk çeker, hararetli olur, su gördüğü zaman nasıl o tarafa koşar, işte bir kişi de Allah'ın rızasını kazanmak için böyle istekli, böyle gayretli olursa o kişi evliya olur. Maalesef öyle olamıyoruz.

 Nasıl ki susuz şahıs susuzluğu ne kadar fazla olursa o kadar suyu talep ediyor, suyu almak için o kadar istekli bir müşteri oluyor, suyu öyle bir hasretle istiyor, işte biz de aynen böyle olmamız lazım. Biz Allah-u Zülcelâl’in yanındaki ecir ve sevaplara ne kadar düşkün olursak, ne kadar istekli bir müşteri olursak, Allah-u Zülcelâl de bize o kadar muhabbet verecek, amel-i salih nasip edecek.

 Çünkü Allah-u Zülcelâl bizim kalbimize bakıyor o şekilde veriyor. Allah-u Zülcelâl dünyaya bakmaz, bizim suretimize bakmaz, elbiselerimize bakmaz, Allah kalbimize bakıyor, azze ve celle…
Kişi kendini şu şekilde düzeltebiliyor, ben şu hal üzere ölürsem iyi miyim, kötü müyüm? İyi bir amel üzere miyim, kötü bir amel üzere miyim? Şimdi, namazın içindeyim, sohbetin içindeyim, zikrin içindeyim, Allah'ın evindeyim, böyle ölürsem iyi bir haldeyim.

İşte evliyalar diyorlar ki; böyle halleri kendinize çekin, yani hangi hal üzere ölmek istiyorsanız o haller üzere olmaya çalışın, hangi hal üzere ölmeyi istemiyorsanız o halden kendinizi muhafaza edin. Günah işlerken, günah işlenen yerlerde bulunurken düşünün, ya bu hal üzereyken ölüm gelirse diye…
Güzel İsimle İsimlenelim

 Bir evladınız olduğu zaman ona “manası güzel bir isim takalım da salih olsun, iyi insan olsun” diyerek güzel isimler takıyoruz. Peki niye kendi ismimizi düşünmüyoruz? Biz mümin iken bize münafık demesinler, salih diye ismimiz var iken bize fâsık demesinler.

 Sen namaz kılmadığın zaman, oruç tutmadığın zaman, günah işlediğin zaman, sâlih olan ismini fasık ile değiştirmiş oluyorsun. Ama tevbe ettiğin zaman, namaz kıldığın zaman, o fâsık isminden çevirip sâlih ismini takıyorsun kendine…

Bunun için daima kendimize Allah'ın mağdup (gazap edilen) ismini değil, mardı (razı olunan) isimlerini almak için, ameli salih yapmak suretiyle ismimizi değiştirelim, güzel isimler alalım kendimize, inşaallah…

İnsan şu zahiri dünya hayatı için kendine menfaatli şeyleri toplar, ama çok acayip bir şey ki, ahiret hayatı için zararlı şeyler toplar.

 Nasıl ki insan, kış mevsiminde perişan olmamak için yaz mevsiminde, harman vaktinde erzakını toplar; bunun gibi dünyada da ahiret için erzakını topluyor ama kendisine azap olacak şeyleri toplar. Hiç akıl kabul eder mi ki, insan bu dünyada günah işlesin, o günahlarla ebedül ebed ahiret hayatında kendisine azap edilsin?

 Cehennemde her bir insan kendi günahının ateşi içinde yanıyor. Ne kadar günahı çok olursa onun ateşi de o kadar çok olur. Onun için bize zararlı olan şeyleri toplayıp götürmeyelim ahirete, menfaatli olan şeylerle beraber gidelim. Tevbeyle, amel-i salihlerle gidelim…

İnsana kabir azabı olan yılanları biz bu dünyadan götürüyoruz. Biz o yılanları günahlarla besliyoruz, bunu akıl kabul etmez. Bakın şeytanın dediği gibi, “İnsan aklını çalıştırdığı zaman ben yok oluyorum, onun karşısında duramıyorum. Ama nefsi ben kılıç gibi elime alıyorum, onunla gidiyorum üstüne…”
Şeytan bize hep nefisle geliyor, “Hava soğuktur, sen bu havada abdest alamazsın, namaz kılamazsın” diyor. Hiç akılla geliyor mu? Eğer “Namaz kılmazsan sonunda azap göreceksin,” diyor mu? Demez…

Nefsini Bırak da Gel
 Bayezid-i Bestamî Hazretleri diyor ki:
“Rabbimi rüyada gördüm. Dedim ki: “Sana ulaşmanın yolu nedir, Ya Rabbi?” Buyurdu:
“Nefsini bırak, gel.”
Bunun üzerine ben de, tıpkı yılanın kılıflarından sıyrılması gibi, nefsimden sıyrıldım.

 Nefis bizi hep geri bırakıyor. İyi arkadaşlarla birlikte olmamanın sebebi, beraber Allah yolunda çalışmamanın sebebi nefistir, geçimsizlik, haset, hep nefisten kaynaklanıyor. Ona boyun eğdirirsek, “Kim üzerine basıp geçerse geçsin” dersek işte o zaman Allah bizi tâ Arş-ı Âlâ’ya kadar çıkaracak.
 Kim Allah için tevazu gösterirse Allah onu yükseltir. Böyle buyuruyor Peygamber aleyhisselatu vesselam. (Müslim, Birr, 69)
 Bakın, yeryüzünde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kadar tevazu sahibi kimse yoktu, onun tevazuu kimsede yoktu. O kadar merhametliydi, o kadar şefkatliydi, o kâfirlere bile şefkat gösteriyordu.

 Bir sefer esnasında Müslümanlar istirahat ederken müşriklerden birisi, Rasulüllah efendimizin başucuna gelip kılıcını çekmiş:
 "Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?" diyordu. Peygamberimiz:
 "Allah kurtaracak," buyurdu. Adam kılıcı elinden düşürünce Peygamberimiz bu sefer kılıcı eline alarak:
 "Seni benim elimden kim kurtaracak?" demiştir. Adam:
 "Ya Muhammed, sen bana iyilik ve afv ile muamele eyle!" diye yalvarıyor. Peygamber efendimiz de adamı serbest bırakıyordu. (Buhârî, Cihad, 84)

 Ashab-ı kiram hayret ediyorlar, adam Peygamberimizi öldürmeye kalktı, o ise onu serbest bıraktı. İşte o böyle güzel ahlaklıydı. Öyleyse biz de nefsimize uymayalım ki böyle güzel ahlaklı olabilelim.
 Nefsi hesaba çeker, akla uyarsak o zaman ölümden sonrasını düşünür, şeytana uymayız. Çünkü bütün kitaplarda yazıyor, insan ölünce muhakkak pişman oluyor. Daha önce de anlatmıştım, rüyamda bir adamı gördüm ki başını yere vurup duruyordu. Sonra duydum ki o gün o adam ölmüş. Anladım ki ölünce, öbür dünyayı görünce pişman olmuş, başını yere vuruyor.
 Peygamberimiz buyuruyor ki:

“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz kişi de, nefsini hevesine (duygularına) tabi kılan ve Allah’tan temennilerde bulunup durandır.” (Tirmizi, Kıyamet 25)
Nefsine Zulmetme!

 Nefsimiz bizim yanımızda emanettir. Onu koruyalım, zulmetmeyelim. Ona zulmetmek başka insanlara zulmetmekten daha şiddetli günahtır. Ona zulmetmek nedir? Eğer sen onunla günah işlersen ona zulmetmiş oluyoruz. Nasıl ki birisini ateşe atarsak ona zulmetmiş oluyoruz. İşte günah işletmek de öyledir.

 Biz şanslıyız ki Allah tevbe nasip etmiş bize. Allah buyuruyor ki:
“Muhakkak ki Allah tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.”

Onun için tevbe edelim, o zaman Allah-u Zülcelâl günahlarımızı silecek, hatta bizim omzumuzdaki meleklere bile unutturacak, yalnız kendisi bilecek. Öyleyse tevbemize sımsıkı sarılalım inşaallah.
 Hizmet eli, beraber hizmet edenler bilsin ki, eğer arkadaşlarının onu sevmesini istiyorsa alçak gönüllü olsun. Çünkü insan alçak gönüllü olursa ona kibir gelmez, gurur gelmez, ucub gelmez. O zaman bütün arkadaşların seni sevecektir.

 Ashab-ı kiram bir yere oturup sohbet ettikleri zaman hepsi diyorlardı ki: “Allah Rasulü aleyhisselatu vesselam en çok beni seviyor.”

Niçin böyle diyorlardı? Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem herkese karşı alçak gönüllüydü. Herkese karşı güler yüzlüydü. Herkes istiyordu ki onunla konuşsun. İşte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem herkese böyle kendini sevdiriyordu.

 Biz de ona mutabaat etmek için, ona uymak için öyle yapalım. Çünkü Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“(Ey Resulüm) de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Al-i İmran 31)
 Allah bizi sevsin istiyorsak biz de Peygamberimizin ahlakını almamız lazım. Allah bizi sevdiği zaman bize hiçbir şey zarar vermeyecektir.

 Bu bir terazidir, eğer bir insanı iyi midir, kötü müdür, bilmek istiyorsan bak, tevazu sahibi ise iyidir, kibirliyse iyi sayılmaz Allah'ın yanında...

 Öyleyse biz şu ahir zamanda Allah'ın dinine hizm
et etmek için, onu yükseltmek için tevazu ile hizmet edelim. Bu din bize emanettir, ashab-ı kiram nasıl şehit olmuşlar, biliyorsunuz. Biz de bu dini ayakta tutmak için gayret gösterelim.
 Allah bizi nefsimize bırakmasın, hayırlı işlerde kullansın. Âmin.

 Seyda Muhammed Konyevi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum Yazma Kuralları !

1- Küfürlü, Sataşmacı, Spam veya Reklam İçeren Yorumlar Yapmamaya

2-Yaptığınız yorumun, yazıyla alakalı olmasına Spam veya Reklam İçeren Yorumlar olmamasına özen gösteriniz.

3- Her zaman nazik bir üslup kullanmaya dikkat ediniz.

4- Cevap yazma süresi değişiklik gösterebilir.

5- Yorumlarınız Yönetici Onayından Geçtikten Sonra Yayınlanacaktır.

6- Anlayışınız için TEŞEKKÜRLER..

Dost Yurdu Radyo