.: Günün Ayeti :. .: Günün Hadis-i Şerf-i :. .: Günün Sözü :.
     
Şu An Yayında: Yükleniyor...
Winamp, iTunes Windows Media Player Real Player QuickTime Stream Proxy
Dost Yurdu Radyo,İslami Radyo,dini radyo,ilahiler,ezgiler,sohbetler,canlı radyo, dini radyo, dursun ali erzincanlı, abdurrahman önül,eşref ziya,en güzel ilahiler, ezgiler, ilahi dinle, islam, islam radyoları, islami radyo, marşlar, online ilahi dinle, radyo, radyo islam, şiirler, ,canlı radyo, dini radyo, dursun ali erzincanlı, en güzel ilahiler, ezgiler, ilahi dinle, islam, islam radyoları, islami radyo, marşlar, online ilahi dinle, radyo, radyo islam, şiirler, ümmetin sesi,,Dini Radyolar,Radyo Dinle, Canlı Radyo, İlahi Nefesler, İlahiler, İlahi,En güzel ilahilerin yer aldığı çalma listemizden müzikli ve müziksiz ilahi dinleyebilirsiniz,ilahi Radyo Canlı Dinle, güncel yayını ,bedava mobil ilahi Radyo, Kesintisiz Dinle ,online ilahiRadyo internetten dinleme ,müzik , sitene ekle, Türk radyolarının en çok dinlenen ilahileri bu listelerde,Farklı isimlerden ilahiler,Meydân-ı Aşk,Ateş-i Aşk,Aldanma Dünya Varına,Taştı Rahmet Deryası,Tasavvuf Müziği,Allah Diyelim Daim,İlahilerden Seçmeler,7/24 Dinle .

.: DUYURULAR :.


.: Flatcast Radyoları Kapatılmıştır Yeni Sistem Chat Sayfamıza Canlı Yayına Tıklayıp Girebilirsiniz:. Lütfen Canlı Yayın Resmine Tıklayınız

.: KURALLAR :.


.: Lütfen Okuduğumuz Yazılara
Yorum Yapalım Tavsiye Edelim
Dostlarımızın Arkadaşlarımızın
Okumalarını Sağlayalım:.


DOST YURDU RADYO      BURAYA TIKLAYIP YENİ BİR SAYFA AÇABİLİRSİNİZ
Sitemiz En Güzel Crome Tarayıcıda Görünmektedir
             
İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)
2013 yılında yayın hayatına giren sitemizde şu ilkeleri benimsedik:

1. Gâyemiz Allah rızası ve Yüce İslam dinine elimizden geldiğince hizmettir.
2. Hedef kitlemiz öncelikle çocuklar, tüm Müslüman kardeşlerimiz ve diğer insanlardır.
3. Dini oyunlar, ilahiler ve çeşitli etkinliklerle din derslerinin daha eğlenceli ve verimli geçmesi bir diğer hedefimizdir.
4. Sitemizdeki tüm içeriklere herkesin ücretsiz ve üyeliksiz ulaşması amaçlanmıştır.
5. Blogger üzerinden yayın yapan sitemiz asla reklama yer vermemeyi birinci yöntem olarak seçmiştir.
6. Kullandığımız tüm İslami bilgilerin sahih İslam kaynaklarına dayanmasına azami özen gösterilmektedir.
7. Sitede bulunan içeriklerde kullanıcılar tarafından sahih dini bilgilere ve insan haklarına aykırı görülen içerikler hemen silinecektir.
8. En büyük sermayemiz ve tek gelirimiz siz değerli dostların bir hayır duasıdır.
Hadis-i şerifte: "Kim ümmetime dini işlerine dair kırk hadis hıfzediverirse, Allah Teâlâ onu alimler zümresinde haşreder.... Ben de kıyamet gününde ona şahid ve şefaatçi olurum" buyurulmuştur. 1- Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. (Buhârî, İ lm, 12; Müslim, Cihâd, 6.) 2- İslâm, güzel ahlâktır. (Kenzü'l-Ummâl, 3/17, HadisNo: 5225) 3- İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez. (Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16) 4- Nerede olursan ol Allah'a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran. (Tirmizî, Birr, 55) 5- Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir. (Tirmizî, İlm, 14.) 6- Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz. (Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez) (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.) 7- Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur. (Taberânî, el-Mu'cemü'l-Evsat, 1/275; Beyhakî,.) 8- İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır. (Buhârî, Îmân, 3; Müslim, Îmân, 57, 58). 9- Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. (Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.) 10- (Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme. (Tirmizî, Birr, 58.) 11- İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür. (Buhârî, Enbiyâ, 54; EbuDâvûd, Edeb, 6. ) 12- (Allah Rasûlü) “Din nasihattır/samimiyettir” buyurdu. “Kime Yâ Rasûlallah?” diye sorduk. O da; “Allah'a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara” diye cevap verdi. (Müslim, İ mân, 95 ) 13- Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir. (Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248.) 14- İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda, nöbet tutarak geçiren göz. (Tirmizî , Fedâilü'l-Cihâd, 12.) 15- Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur. (İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta', Akdıye, 31.) 16- Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü'min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz. (Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.) 17- Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter. (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.) 18- İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız. (Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu'l-Kıyâme, 56.) 19- İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz. (İbn Mâce, Ruhûn, 4 .) 20- Rabbinize karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize itaat edin. (Böylelikle) Rabbinizin cennetine girersiniz. (Tirmizî, Cum'a, 80.) 21- Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır. (Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104.) 22- ( Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır. (Tirmizî, Birr, 36.) 23- Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar. (Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.) 24- Allah'ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah'ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir. (Tirmizî, Birr, 3.) 25- Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası ve babanın evladına duası. (İbn Mâce, Dua, 11.) 26- Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez. (Tirmizî, Birr, 33.) 27- Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: “ Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yanyanayız” buyurmuştur. (Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.) 28- Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir. (Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66) 29- Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır. (Tirmizî, Radâ', 11; ‹bn Mâce, Nikâh, 50. Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.) 30- Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki; ben ( Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim. (Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140, 141) 31- Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah'ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz. (Buhârî, Edeb, 57, 58.) 32- (İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir ya Resulullah dediler. Bunun üzerine: Allah'a şirk koşmak, sihir, Allah'ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak buyurdu. (Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144) 33- Allah'a ve ahiret gününe imân eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah'a ve ahiret gününe imân eden misafirine ikramda bulunsun. Allah'a ve ahiret gününe imân eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun. (Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75) 34- Söz taşıyanlar (cezalarını çekmeden yada affedilmedikçe) cennete giremezler. (Müslim, Îmân, 168; Tirmizî, Birr, 79.) 35- Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri (nafile) oruç tutup, gecelerini (nafile) ibadetle geçiren kimse gibidir. (Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Zühd, 41; Tirmizî, Birr, 44; Nesâî, Zekât, 78) 36- Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir. (Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.) 37- İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir. (Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107.) 38- Mü'minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali vardır; O'nun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur. (Müslim, Zühd, 64; Dârim”, Rikâk, 61.) 39- Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır. (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10.) 40- Bizi aldatan bizden değildir. (Müslim, Îmân, 164.)

13 Eylül 2023 Çarşamba

Sevap Kazanmaya Karşı Hırslı Olalım

 

Gönül Sohbetleri

Sevap Kazanmaya Karşı Hırslı Olalım

Seyda Muhammed Konyevî -ks-

Allah-u Zülcelâl bütün insanları yaratmıştır ve onların Rabbidir, Sahibidir. Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor:

“Bilakis, sizin Mevlânız (sahibiniz) Allah’tır. Ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.” (Al-i İmran, 150)

Allah-u Zülcelâl bizim Mevlamızdır; ne hakkında olursa olsun. Dünya ihtiyaçları hakkında da olsa, ahiret ihtiyaçları hakkında da olsa sana yardımcı olabileceklerin en hayırlısıdır. Yalnız burada şunu belirtmek istiyorum; “Allah sizin Mevlanızdır, buyuruyor.” Bir başka ayet-i kerimede buyuruyor ki, “Allah müminlerin Mevlasıdır,” buyuruyor.

Peygamber aleyhisselatu vesselama sormuşlardı,

“Ya Rasûlallah, mümin kimdir?”

“Mümin hayır işlediği zaman ferahlanan, hata işlediği zaman da mahzun olan kimsedir,” buyurmuştur.

İşte bunun üzerinde düşünerek, “Ben mümin miyim, değil miyim?” “Mümin sıfatını kazanmış oluyor muyum, olmuyor muyum?” diyerek hakikati meydana çıkarmış oluyoruz.

Eğer biz hayrımız için ferahlanıyorsak, günahlarımızın, hatalarımızın üzerinde hayıflanıyorsak o zaman müminiz, Allah-u Zülcelâl de bizim sahibimizdir. Eğer biz hayırlarımıza ferahlanmıyorsak, günahlarımıza mahzun olmuyorsak, o zaman biz mümin değiliz manasına geliyor. Onun için elimizden geldiği kadar hayırlarımıza ferahlanalım, hatalarımıza da mahzun olalım.

Eğer öyle yaparsak bizim için çok hayırlı olacaktır. Çünkü insan devamlı mahzun olmak istemez. Eğer hata yapınca mahzun oluyorsa o zaman hata yapmamaya gayret edecektir. İşte biz böyle mümin sıfatını elde edebilirsek, o zaman hatalar yapmayacağız…

Şayet nefsimize mağlup olur da bir hata yaparsak o zaman hemen tevbeye kaçarız. Hemen tevbe ederiz. Allah-u Zülcelâl kendi kullarına tevbe kapısını açmıştır. Allah-u Zülcelâl kullarının sahibidir ve onlara karşı çok affedicidir.

Allah Bizi Bizden Daha İyi Bilir

Allah-u Zülcelâl hem manevi olarak hem zahiri olarak bizi bizden daha iyi bilir. Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor:

“…Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir.” (Necm; 30)

Bizi bizden daha iyi biliyor. Çünkü yapacağımız şeyleri de bilir, Allah azze ve celle… Ne günah yapacağız ne sevap yapacağız ne yapıp ne yapmayacağız hepsini biliyor Allah-u Zülcelâl. Onun için nefsimizi başıboş bırakmak olmaz. Elimizden geldiği kadar kendimizi düzeltmemiz lazımdır. O zaman Allah-u Zülcelâl de bize sahip çıkacak. Hem dünya işlerimizi hem ahretimizi yerine getirecektir, İnşallahu Teâlâ…

Bir ayet-i kerimede buyuruyor ki:

“O gün her nefs, hayırdan ne yaptıysa onu hazır olarak bulur ve kötülükten ne yaptı ise, onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını temenni eder. Ve Allah size, kendisinden korkmanızı emreder. Allah kullarına karşı Raûf’tur.” (Al-i İmran; 30)

Yani “Allah’tan korkun,” buyuruyor. Çünkü insan Allah’tan korkarsa, kolay kolay günah yapmaz. Eğer insan gafil kalırsa, önüne ne gelirse yaparsa, dedim ya, Allah-u Zülcelâl bizi bizden daha iyi bilir, onun için kendimizi düzeltmemiz lazımdır.

Allah-u Zülcelâl öyle merhamet sahibidir ki bildiğiniz gibi değil. Bunun için Allah-u Zülcelâl’e karşı hüsn-ü zan beslememiz lazımdır.

Hüsn-ü zan, “iyi düşünmek,” demektir. Kişi hüsn-ü zan sahibi olunca, “Allah tevbe edenleri affeder, amel yapanlara kat kat mükafat verir,” diye iyi düşünerek ümitsizliğe düşmez, kendini bırakmaz, hep gayretli olur.

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, “Hüsn-i zanın fevkinde bir ibadetle Cenab-ı Allah’a ibadet olunmamıştır.” buyuruyor. (Münavi)

Allah’a karşı su-i zan beslemek, kafirlerin ve münafıkların sıfatıdır. Allah-u Zülcelâl şöyle buyuruyor;

“İman edenlere yardım etmeyecek, diye Allah’a kötü zanda bulunan münafık erkek ve kadınlara, şirk koşan erkek ve kadınlara Allah azab etsin, kötü zanları kendi başlarına gelsin! Allah onlara gazab etmiş, onları lanetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır. Ne kötü dönüş yeridir.” (Feth, 6)

Bir gün bir bedevî, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme gelerek:

“Ya Rasûlallah, kıyamet günü mahlûkâtı kim hesaba çekecek?” diye sormuştu. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:

“Allah” buyurdu. Bedevî:

“Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki kurtulduk!” dedi. Rasûlallah sallallahu aleyhi vesellem:

“Bunu nasıl anladın ey bedevî?” buyurdu. O da:

“Çünkü kerem sahibi olan biri bir suçluyu cezalandırmaya muktedir olduğunda ona ceza vermez, affeder!” dedi. (Beyhakî, Şuab, I, 246)

İşte onun böyle hüsn-ü zannı vardı. Bizim de Allah’a böyle hüsn-ü zan beslememiz lazımdır. Ümitsiz olmamak için, tevbe etmek için “Allah affedicidir,” diye iyi düşünmek lazımdır.

Buhârî ve Müslim’de geçen bir hadis-i kudside Allah-u Zülcelâl şöyle buyurmuştur:

“Ben, kulumun hakkımdaki zannı gibiyim…” (Buhârî, Tevhid 15; 35; Müslim, Zikr 2, (26 75), Tevbe 1,)

Allah’a karşı hüsn-ü zan beslediğimiz gibi, mümin kardeşlerimize de hüsn-ü zan beslememiz lazımdır. Çünkü biz insanların hatalarına casusluk yaparsak, hatalarını affetmezsek, örtmezsek kıyamet gününde Allah-u Zülcelâl de bizim hatalarımızı iyice araştırıp ortaya dökecek. O zaman da bir kurtuluş yok demektir. Onun için biz mümin kardeşlerimize karşı hüsn-ü zan sahibi olalım ki Allah-u Zülcelâl de bizi affetsin, hatalarımızı örtsün.

İnsanlara karşı suizan beslemek, kibirden meydana geliyor; ucubdan meydana geliyor. Bunun için bundan kaçınalım. Allah’a havale edelim.

Bir kişiye karşı öfke hissediyorsak, şu ayet-i kerimeyi aklımıza getirelim. Allah-u Zülcelâl buyuruyor:

“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.” (Al-i İmran; 134)

Öfkelerini yenenleri, iyilik edenleri Allah seviyor. Onun için kalbimizi düzeltelim, Peygamber aleyhisselatu vesselamın dediği gibi, “Kalbime hayır tohumu ek” diyelim.

Manevi Ticaretimize Dikkat Edelim

Kalbimizin içinde daima Allah’a karşı ihlas olması lazımdır. Nasıl ki dünyevi ticaret yapıyoruz, bir de bizim manevi ticaretimiz vardır. Mümin kardeşlerimize karşı hüsn-ü zan beslersek, o kişi sana karşı kötü zan beslese bile sen kazançlısın. Çünkü nasıl ticarette bir taraf kazanır, bir taraf kaybeder, bunun gibi, maneviyatta da kardeşi için iyi düşünen kazanıyor, kötü düşünen kaybediyor.

İçinde iyi düşünce olan, sevgi olan, hayırlı niyetler olan manevi olarak kazanıyor, öbürü de zarar ediyor. Onun için manevi ticaretimize dikkat edelim, mümin kardeşlerimize karşı iyi düşünelim, iyi davranalım. Onları Allah için sevelim ki, Allah da bizi sevsin.

Tasavvufun en büyük menfaati, Allah için birbirimizi sevmektir. Allah’ın rızasına en çok sebep olacak amel, birbirimizi sevmektir.

Bir insan sekerat anındayken, Azrail aleyhisselam onun göğsünün üzerine gelip canını almak istediği vakit; o kişinin ne kadar çok malı olsa, dünya onun olsa, “O malı vereyim de birkaç dakika daha yaşamama izin ver,” diye vermek ister, öyle değil mi? Çünkü o birkaç dakika içinde tevbe etmek, dua etmek, ibadet etmek onu ebedi hayatta felaketten kurtaracaktır. Ama faydası yoktur. Kişinin eceli geldiği zaman ölecektir.

Peki şimdi tevbe etmek için, dua etmek için ne kadar çok zamanımız var, öyle değil mi? Allah-u Zülcelâl ne kadar uzun zaman vermiş. O zaman birkaç dakika için her şeyi veriyorsun.

Bir kişi öldüğü zaman düşünüyorum:

“Şimdi o kişi, ‘Keşke hayata geri dönseydim de şöyle amel yapsaydım,’ diyor.”

Allah-u Zülcelâl bize ne güzel bir yol vermiş bu Sâdâtların yolu, bunların değerini bilelim inşallah.

Şunu bilelim ki, nefse hangi amel daha ağır geliyorsa, o Allah’ın katında en makbuldür. Çünkü Allah-u Zülcelâl nefsi yaratmış, kendi razı olduğu şeyleri de onun karşısına koymuş, böyle devamlı imtihan ediyor.

Şunu unutmayalım, dünya tohum atma yeridir, ne tohumu atarsak onu biçeceğiz. Eğer amel yapmazsak o zaman mükafat da yoktur.

Kişinin Allah’ın yanındaki sevaplara karşı hırsı ne kadar çoksa o kadar Allah’ın yanında mahbubdur, sevgili kuldur. Mesela bir kişi “Şehit olayım,” diye arzu ediyor, Allah ona veriyor. Onun için elimizden geldiği kadar Allah’ın rızasına sebep olacak şeylere karşı haris olalım.

Bir kişi, ilmi olan ve ilmiyle salih amel yapan kişiye bakıyor, diyor ki: “Keşke benim de ilmim olsaydı, ben de öyle amel yapsaydım,” diyor, o kişinin sevabı o alimle aynıdır.

Bir adam kıtlık zamanında bir dağın yanından geçiyordu. Kendi kendine dedi ki:

“Keşke şu dağ gibi unum olsaydı da onu bu aç insanlara dağıtsaydım.”

Bu kadar. Sadece gönlünden geçiriyor. Hararetle, kuvvetli bir niyetle, “Keşke dağıtsaydım” diyor.

Allah azze ve celle o zamanın Peygamberine vahy ediyor ki:

“O kuluma söyle, sanki o dağın hepsi un olmuş, onun hepsini bu aç insanlara dağıtmış gibi Ben ondan kabul ettim. Kendisine bunun sevabını vereceğim.”

İşte niyet böyledir, böyle Allah’ın yanında makbuldür. Haris olalım, Allah’ın dininin üzerinde, O’nun ibadetinin üzerinde, O’nun aşkı için gayretli olalım.

İnsan niyetli olunca Allah veriyor ona. Bir kişi sabah evinden çıktığı zaman, bir melek ile bir şeytan kapının önünde bekliyor. Eğer niyeti iyilik yapmak ise, meleğin bayrağının altına giriyor, o melek gün boyunca onu hayır işlerinde dolaştırıyor. Eğer niyeti kötü ise o zaman şeytanın bayrağı altında dolaştırılıyor.

Seher Vakti Dua Edelim

Eğer elimizden gelmiyorsa dua edelim. Her gün seher vaktinde Allah-u Zülcelâl buyuruyor:

“İsteyen yok mu vereyim?”

O zaman dua edelim, ibadet etmeyi, hayır yapmayı dileyelim. Eğer dua etmiyorsak yine suç bizimdir.

İsa aleyhisselam ölüleri diriltiliyordu, gözü âmâ olanların gözlerinin üzerine elini koyunca gözleri açılıyordu. Allah-u Zülcelâl ona böyle mucizeler verdiği halde, o ne diyordu biliyor musun?

Bir gün ona sordular:

“Ya İsa nasılsın, iyi misin?”

“Ben öyle biliyorum ki yeryüzünde benden daha fakir kimse yoktur. Benim ruhum benim elimde değil, sıhhatim benim elimde değil, açlığım ve susuzluğum benim elimde değil. Yani bütün her şeyim başka bir Zat’ın elindedir. Yeryüzünde böyle olan bir kimseden daha fakir biri var mıdır?”

Bak Allah-u Zülcelâl ona o kadar mucizeler veriyordu ama öyle biliyordu kendini. İşte o kendini böyle fakir bildiği için o mucizeler verilmişti. İşte biz de kendimizi böyle fakir, muhtaç, zelil bilelim, o zaman Allah azze ve celle nasip edecektir.

Eğer Allah sana ibadet, hizmet, zikir, taat verdiyse, bil ki Allah-u Zülcelâl sana kendi fazlıyla hayır yapmak istiyor ve senden razı olduğuna bir alamettir bu.

Musa aleyhisselam:

“Ya Rabbi! Senin sevdiklerini, sevmediklerinden nasıl ayırt edeceğim?” diye sordu. Allah-u Zülcelâl:

“Ey Musa! Sevdiklerime alamet olarak ona beni zikretmeyi ilham ederim. Böylece göklerde ve yeryüzünde onu anarım. Onu haramlardan uzak tutarım ki azabıma ve belama çarpılmasın. Sevmediğim kula beni zikretmeyi unuttururum, onu nefsinin arzuları ile baş başa bırakırım ki haramlarıma düşerek gazabıma uğrasın da azabıma ve belalarıma çarpılsın.”

Bu ahir zamanda nefis ateş gibi alevleniyor. Gıdalar çok, televizyonlar, telefonlar çok… Kadınlar erkekler birbirlerine zarar veriyorlar, günaha giriyorlar. Dikkat edelim kendimize… Bu dünya birkaç gündür, bitecek… Bittikten sonra pişmanlık fayda vermez, şimdi pişman olalım.

Nefsimizi kendimiz yenemeyiz, ancak Allah-u Zülcelâl onun hakkından gelir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Fatıma annemize şu duayı öğretmişti:

“Ya Hayyü ya Kayyum bi rahmetike estegisü. Fe’âslihli Şe’ni küllehu vela tekilni ila nefsi tarfete aynin”

“Ey Hayy ve Kayyum olan Allahım, Rahmetinle Senden yardımını isterim. Benim bugün işlerimi hal ve hareketlerimi düzelt beni bir göz kırpması kadar bile olsun nefsime bırakma!” (Ebu Davud, Edeb, 101)

İşte biz de böyle dua edelim. Allah nefsimizin hakkından gelecektir inşallah.

Elimizden geldiği kadar insanlara tevbeyi anlatalım. Din yabancı olmuş, insanlar tevbenin kıymetini bilmiyor. Hâlbuki insan günahlarına tevbe ederse, onun günahları sevaba dönüyor.

Eğer sen bir kişiyi Allah’a tevbe etmeye davet edersen, o kabul etse de etmese de sen vazifeni yapmış olursun, sevabını kazanmış olursun.

Allah-u Zülcelâl cümlemize razı olacağı amelleri işlemeyi nasip eylesin, bizi hayırda kullansın, nefsimize bırakmasın. Amin.

Seyda Muhammed Konyevî -ks

Kaynak: Gülistan Dergisi



Hiç yorum yok: