“Allah (o gün) imân edip salih amellerde bulunanların mükâfatlarını noksansız ödeyecek ve bir de kendi fazl-u kereminden onlara fazlasını verecektir.” (Nisa, 173)
İman edenlerin ve salih amel yapanların ücretini, mükâfatını verecektir. O mükâfattan hariç, bir de kendi fazlından, ziyade olarak, fazlasını verecek buyuruyor Allah-u Zülcelâl... Kendi fazlından olan mükâfatı, hiçbir gözlerin görmediği, hiçbir kulağın işitmediği şeylerdir. Hiçbir kulun kalbinde hayal veya tasavvur etmediği mükâfatları verecektir Allah-u Zülcelâl…
Demek ki, dünyadan imanla, amel-i salihle ahirete giden bir şahıs, zerre kadar bir şey kaybetmiyor, Allah ona mükâfatını tam veriyor; bir de ondan daha âlâ, daha kıymetli olarak, kendi fazlından bir mükâfat daha veriyor. Yani bu amelin karşılığı değildir, Allah-u Zülcelâl kendi kereminden onlara, hiç akıllarından geçemeyen mükâfatlar verecektir.
Böyle rahmeti ve keremi olan Allah-u Zülcelal’e âşık olmak üzerimize hak bir vazife değil midir? Öyleyse biz de onun katındaki mükâfatlara talip olalım ve daima ondan bahsedelim.
Dünyada bir insan bir insana ikramda bulunduğu zaman ona teşekkür ediyor, ona karşı sevgi besliyor, bir şey istediği zaman onun istediğini yapıyor. Kul olan arkadaşlarımıza böyle yaptığımız gibi bizim Rabbimiz, Hâlıkımız olan, her şeyimiz onun elinde olan Allah'a karşı da şükretmemiz lazım.
Bize bu dünyada böyle nimetler veren, ahirette de amelimizin karşılığı olan değil ondan daha fazla mükâfatlar verecek olan Rabbimize karşı nankör olmamamız lazım, ona sevgi, muhabbet beslememiz lazım. Eğer daima onun bu nimetlerinden bahsedersek o zaman onun sevgisini de kazanmış olacağız, inşaallah.
Ebad bin Osman isimli bir zat, insanlara daima Allah'ın rahmetinden bahsediyordu. Öldükten sonra onu rüyada gördüler. Sordular:
- Allah-u Zülcelâl sana ne şekilde muamele etti? Dedi ki:
- Allah-u Zülcelâl’in huzuruna gittiğimde bana dedi ki “Sen Benim rahmetimden, lütfümden, iyiliğimden bahsediyordun, niçin hep merhametimden bahsediyordun? Hiç benim azabım, ikabım, gazabımın insanlar üzerinde olduğundan bahsetmiyordun?” Ben dedim ki: “Ya Rabbi, Seni kullarına karşı sevdirmek için böyle yapıyordum.
Bu kulların sana karşı nankör oldukları zaman onlar senin nimetlerini görsünler, seni sevsinler diye bunun için böyle bahsediyordum.” O zaman Rabbim buyurdu ki: “Öyleyse ben de seni affettim!”
Allah-u Zülcelâl’dan gafiliz. Onun nimetleri üzerinde düşünsek böyle gafil olmamamız lazımdır. Eğer düşünürsek, biz aciz bir nefisiz, zavallı bir kişiyiz. Eğer biz kendimize baktığımız gibi Allah'a kulluk etsek büyük evliya olurduk.
Kusuru Nefsimizde Arayalım
Muhammed bin Kiram isminde bir zat vardı. Bir kişi ona demiş ki:
- Bana tavsiyede bulun! Bana nasihat et!
- Allah rızası için çalış, gayret et, kendi nefsine kadar yap! Kendi nefsin için ne kadar çalışıyorsun? Allah'a kulluk için o kadar çalış, gayret göster, yeter! Demiştir ona.
Aslında daha fazla olması lazım ama hiç değilse o kadar yap! Kendi nefsin için ne kadar çalışıyorsun, o kadar bari yap, Allah razı olacak inşaallah.
Allah-u Zülcelâl daima bize bakıyor, biz ne kadar gayret gösteriyoruz görüyor. Bakmayın, hayvanlar dahi bizden daha fazla Allah'ı tanıyorlar.
Abdullah ibn-i Mübarek isminde bir zat, bir gün at pazarında baktı ki bir at satıyorlar; güzel de bir at, ama çok ucuz. At görünüşte çok güzel ama demek ki bir kusuru var ki, böyle ucuza satıyorlar.
Abdullah ibni- Mübarek satıcının yanına gitti ve sordu:
- Bu atın kusuru ne ki böyle ucuza satıyorsun?
Sahibi dedi ki:
- Bu atın çok büyük kusuru var. Bir kere düşmanın arkasında yürümüyor. Düşman üzerine geldiği zaman da kaçmıyor. Sessiz olması gereken yerde ses çıkarıyor. Böyle kötü huyları var.
Abdullah ibn-i Mübarek diyor ki:
“Ben onu aldım, eve getirdim. Kulağına dedim ki: ‘ben Allah-u Zülcelal’e karşı tevbe ediyorum, bütün kötü huylarımdan. Sen de kötü huylarından tevbe ettin mi?’ böyle üç defa başını salladı.
Biz sonra o atla harbe gittik. At savaş meydanında öyle pehlivan, öyle çevik, hareketli, başarılı olarak hareket etti ki, herkes hayret etti.
Abdullah ibn-i Mübarek’in üstadı da bunu gördü. Ona dedi ki:
- Bu at, o çarşıda çok kusurları var diye kötüledikleri at değil mi? Abdullah ibn-i Mübarek:
- Evet, odur, dedi.
- Nasıl oldu bu? Satıcı yalan mı söylemiş?
- Hayır, yalan söylemedi. Ama ben onu eve getirdikten sonra kulağına böyle böyle, ben tevbe ediyorum sen de kötü huylarından tevbe ettin mi, dedim. Hayvan üç sefer başını salladı. Dedi. Anladım ki, eğer bize hizmet eden mahlûkatta bir kusur varsa, suç bizdendir Allah'ın yarattığı mahlûkattan değildir. Atın sahibi Allah'a karşı doğru, dürüst, samimi değildi, at da ona karşı öyle yapıyordu.
Hayvanlar bizden daha ziyade Allah'ı tanıyorlar. Onun için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün yolda bazı insanları gördü ki, binek hayvanlarının üzerinde durmuş, ayaküstü konuşuyorlar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlara şöyle buyurdu:
“Hayvanlarınızı (ayaküstü durdurup yormayın, onlara yolculuk için) güzelce binin ve (yolculuk dışında) serbest bırakın, dinlendirin. Onları yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız için kürsü edinmeyin. Nice binilen hayvan vardır ki sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Teâlâ’yı ondan daha çok zikretmektedir.” (Ahmed, III, 439)
Öyleyse, “Benim Allah'a karşı manevi halim nasıldır?” diye daima düşünmemiz lazımdır.
Nasıl Ölmek İstiyorsak Öyle Yaşayalım
Allah-u Zülcelâl bir kişinin hayrını dilediği zaman, o kişiyi “Razı olacağım bir şekilde huzuruma getireyim” dediği zaman, o kişiye öleceği zaman yaklaştığında bin melaike görevlendirir, daima hayırlara götürür onu…
Çünkü insan ölüm zamanında ne hal üzereyse o halde Allah'a kavuşuyor. Eğer günah halinde ölürse, o halde Allah'a kavuşuyor. Eğer Allah'a ibadet, zikir halinde ölürse o zaman Allah'ın rızasına kavuşuyor. Bunun için Allah melaike gönderiyor ki, günahlara gitmesin, hayırlarda dolaştırıyor. Eğer Allah ona gazap etmişse o zaman da bir şeytan gelir ona ve onu daima günahlarda dolaştırır ve kul da o şekilde ölür, neuzubillah.
Öyleyse bunda bize nasıl bir işaret var?
Kendimize bakalım: “Aman, ben bu sene ölecek miyim acaba? Ben yoldan çıkmış mıyım? Acaba Allah'a bana gazap etmiş mi ki ben böyle günah, hata işliyorum?” diye daima nefsimizi hesaba çekelim, tevbe edelim ve kendimizi düzeltmeye çalışalım. Çünkü bilmiyoruz ki, bu sene mi öleceğiz, öteki sene mi?
Bu manzara inşaallah Allah'ın rızasına vesile olacak manzaradır. Allah kulunun kalbini böyle gördüğü zaman inşallah ondan razı olacaktır.
Öyleyse her zaman buraya gelemezseniz de kendi şehrinizde sohbetlere devam edin, çünkü Allah'ın rahmeti oraya yağıyor. Dünyadaki her yer, iki yerden biridir: Ya Allah'ın rahmeti yağan, Allah'tan bahsedilen, peygamberden, evliyalardan bahsedilen yerler… Ya da Allah'ın gazabının yağdığı, gıybet, günah, gaflet olan yerler… Dergâhlarda da gaflet olmamasına dikkat edelim, orada ibadet, sohbet olması lazımdır.
Denilmiştir ki, gıybet ve günah konuşulan yerlerden dağılan insanlar, neuzubillah, sanki bir leşin üzerinden dağılan köpeklerin, ağzında bir parça leşle her birinin bir tarafa gitmesine benzer. Manevi olarak daima kalbimizi Allah'a karşı yöneltelim, böyle hatalarımıza tevbe edelim.
Kalp Allah'a karşı yöneldiği zaman bütün azalar da ona yönelecektir. Kalp arabanın direksiyonuna benziyor. Direksiyonu ne yana çevirirsen arkadan giden arabanın kasası da o yana gidiyor. Aynı onun gibi, kalbinizi ne yana çevirirseniz bütün bedeniniz de o yana gidiyor.
Eğer direksiyon bozuk olursa, şoförün çevirdiği yana gitmiyorsa, görüyoruz ki o zaman o araba kaza yapıyor. Öyleyse kalbimizi Allah'a çevirelim, onun tedavisini, nisbetini O’ndan isteyelim, Allah-u Zülcelâl de verecektir inşaallah.
Böyle yaparsan bir bakarsın, kalbin yumuşak olur, günahlardan meyli çevrilir, hayırlara meyilli olur. Allah bütün hayırları ona nasip eder inşaallah.
Bazı kişiler diyorlar ki, “Filan adamın gözü ne kadar keskindir, ta nereye kadar görüyor.” Halbuki asıl gözü keskin olan kişi kendi kusurlarını gören, onları ıslah etmeye çalışan kişidir. Çünkü bu ebed-ül ebed olan hayatın ıslahına sebep oluyor. Yoksa dünyanın her yanını görsen, ne olacak ki?
Bir insan yolunu şaşırmış, gideceği yerin hangi tarafta olduğunu bilmiyor. Ona dalalette, yolunu kaybetmiş diyorlar. O da bir şey değil, o nasıl olsa sora sora yolunu bulur. Asıl dalalet, asıl yolunu kaybetmek, Allah'ın yolundan sapmaktır. O insanın ebed-ül ebed olan, bakı olan hayatını mahvediyor.
Hülasa bilelim ki, dünya ehli, dünyasını kazanmak için sebeplere nasıl başvuruyorsa, ticaretini nasıl yapması gerektiğini öğrenmek için nasıl bilenlerle istişare ediyor, bilgi alıyorsa biz de öyle; Allah'ın rızasını ve baki hayatımızı kazanmak için, herkesten sorup öğrenir, araştırır, çaba gösterirsek, Allah-u Zülcelâl bizi böyle gayretli görürse o zaman diyecek ki: “Bu kulum benim rızama taliptir,” o zaman verecek inşaallah.
Bir kişi bir evliyaya demiş ki:
- Allah'ın rızasını nasıl kazanırım? Bana bir nasihatte bulun. O evliya demiş ki:
- Sana müjdeler olsun, senin böyle sorman, bunu araştırman gösteriyor ki, senin kalbinde Allah'ın rızasını kazanma arzusu var. İşte bu sana çok faydalıdır.
Dilenciler Gibi Yalvarsak Allah Verir
Allah-u Zülcelâl kıyamet gününde bir kuluna soracak:
- Ey kulum, sen dünyada kimi seviyordun?
- Ya Rabbi senden başka kimi seveceğim? Sen beni yarattın, nimetler verdin, ben sana muhtacım…
- Yalan söylüyorsun, ben senin hiç Benden bahsettiğini görmedim.
Âşık olan kişinin âdetidir, nereye giderse hep sevdiği kişiden bahsediyor. Öyleyse bizim de böyle olmamız lazım, hep Allah’tan bahsetmemiz, onun rızasını nasıl kazanacağız, bunu konuşmamız lazımdır.
O kâinatın sahibidir, bütün kâinatı çekip çeviriyor. Bizim kalplerimiz onun kudreti altındadır. O isterse bizim kalbimizi kendine çevirir. Öyleyse biz tam istemiyoruz Allahtan, eğer istesek, o verecektir.
Dilencileri görüyorsunuz, sizden bir şey koparmak için, “Aman ağam, aman paşam” diyor, sizi ağa yapıyorlar, paşa yapıyorlar. Niçin? Birkaç kuruş koparmak için…
Öyleyse biz niçin bütün kâinatın sahibi, her şeyin sahibi Allah-u Zülcelal’den istemek için niye yalvarmayalım? Bakın, dua ederken, bir şey istediğin zaman üç defa söylemek müstehabdır. “Ya erhamerrahimin, Ya erhamerrahımin, ya erhamerrahimin” diye üç defa söylemek, daha faziletlidir. Böyle yaptığımız zaman Allah diyor ki: “Benim kulum çok isteklidir, benim rahmetime karşı çok istekli olduğu için tekrar ediyor.” O zaman Allah hazinelerinden bol bol üzerimize yağdıracak.
O kâinatın sahibi, o öyle zengindir ki, istediklerimizi vermek, onun hazinesinden bir şey eksiltmez de…
Âdem aleyhisselamdan kıyamet kopuncaya kadar gelen bütün insanlar, onlar kadar cinler, melaikeler, bunların hepsi Allahtan isteseler, her biri dese ki: “Ya Rabbi bu dünya gibi, yüz tane dünya ver bana” dese, öbürü “Bin tane dünya gibi ver” dese, daha ne isterse istesin… Allah onların hepsine istediğini verse, bir iğneyi denize batırsan denizden ne kadar getirir, sayılmayacak kadar çok az bir şey değil mi, işte Allah’ın hazinesinden ancak o kadar almış olur. Allah öyle zengindir.
Biz ne kadar Allah-u Zülcelal’i aziz kılarsak, Allah'ı azim görürsek Allah da o kadar bize merhametle muamele edecektir, o da bizi aziz kılacaktır inşaallah. Ne kadar Allah'a yalvarırsak o kadar bize merhamet edecektir inşaallah…
Ayette buyrulduğu gibi:
“Kim zerre kadar hayır yaparsa onu görecek, kim de zerre kadar şer yapmışsa onu görecek” (Zilzal, 7-8)
İnsanın kalbi zerre zerre Allah'a dönerse Allah da ona kendi katında derece derece mükafat verecektir. Hiçbir şey kaybolmayacaktır.
O zaman kendimizi seviyorsak ki, bazen nefsimizi sevdiğimiz için ona güya merhamet ediyoruz, hayır yapmıyoruz, sabah namazına kalkmıyoruz ya; hâlbuki o tersinedir, o nefsine düşmandır. Bak, salâ veriliyor, “Filan adam öldü, filan adam öldü.” Bir gün biz de böyle öleceğiz.
Öyleyse bakı olan hayatımızı geçici hayata kurban vermeyelim. Kendimizi seviyorsak, Allah'ın katındaki ecir ve sevaplara talip olalım.
Allah-u Zülcelâl hepimize kendi tarafından, kendi kuvvetinden, kendi fazlından amel-i salih nasip etsin, nefsimizi hayırlarda kullansın, inşaallah.
Seyda Muhammed Konyevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum Yazma Kuralları !
1- Küfürlü, Sataşmacı, Spam veya Reklam İçeren Yorumlar Yapmamaya
2-Yaptığınız yorumun, yazıyla alakalı olmasına Spam veya Reklam İçeren Yorumlar olmamasına özen gösteriniz.
3- Her zaman nazik bir üslup kullanmaya dikkat ediniz.
4- Cevap yazma süresi değişiklik gösterebilir.
5- Yorumlarınız Yönetici Onayından Geçtikten Sonra Yayınlanacaktır.
6- Anlayışınız için TEŞEKKÜRLER..
Dost Yurdu Radyo